Sımsıkı kavramış ellerim; ayrılmıyor bedenler. Havada yanık kokusu. Üzerimde toprak, aklımda “Neden”ler. Kokuşmuş fikirler sarmış her yanımı. Havadan süzülerek yaklaşmakta onlarca leşçil soru. Bir ağıt yankılanıyor şimdi sağır kulaklarda. Bıldırcınlar kanat çırpmakta; ölenler için kudret helvası dağıtıyor. Yalnızlık dergahında Süleyman Çelebiler “Doğumu” müjdeliyor. Hasret ateşi yakerken yürekleri, tan yerinden gün batımına; yollarda bata çıka ilerliyor umutlar. Ayrılık rüzgarları öylesine sert ki; bir o yana yatıyor bir bu yana gencecik hayatlar. Yetmedi mi Kabil olmak, yeteri kadar ölmedi mi Habiller? Yıkanmadı mı kardeş kanı, Kerbela’da akan gözyaşıyla? “Ol” dedi Yaratan, “Öl”dedi yaratılan.
Renk de yok, isim de. Yer de yok, başka söze gerek de: “Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır.”