Zamanla başedilebilinecek gibi değil kavgam. Saatimin camı arsızca buğulu hep, çarklarının işleyişinin sesi zihnimde geziniyor. Paslı değil hiç değilse…
Tükeniyor insan; sofrada tuz, Salda’da kum gibi. Zaman katlayıp zeminini çarşaf gibi topluyor
sanki odasını. Farklı konumlarda buluyor, sabitliğin bile değişkenlikle ilintili boyutlarıyla
tanış oluyor insan. Tahayyül edilemez parçalar süreli bir testte bir araya geliyor. Hayat bu ya kimi sınavsız mülakata alıyor kimi denklemleriyle sınıyor, zaman. Hangi denklemi çözmeye kalksan bir bilinmeyen daha ekleniyor, hangi parametreye bir değer biçsen zaman katlanıp
tüm düzeni alt üst ediyor. Hangi hesabı tutsan hata payları hep eksik, deli kopuk uçurtma gibi
bir hata vurabilecek hipotezini. Yetişemeyeceksin belki zamana, buğulu kalacak saatinin camı. Fakat hiç değilse saatinin çarkları paslı değil…
Şimdi eylül, şimdi ekim, şimdi güz. Ben simaen tanıdık pek bilinmeyen kadın, hangi parçasıyım yaşamın. Benimle ne kast ediliyor?
Savaşmalı değil artık. Müziğini kaçırma yaşamın, eksik etme umudunu. Ellerin alnın terini
silip serin sulara uzandığı, yüzünü akladığı günlere uyanmalı. Yenilen. Savaşmalı değil artık,dans etmeli. Başedilecek gibi değil zamanla olan kavgam. Fakat dökmeli kurumuş yaprakları korkmadan. Yeşereceksin yeniden. Savaşmalı değil artık, hiç değilse saatinin çarkları
paslanmadı…