Bölüm 2: Baba Evi!
Serhat, annesi ile birlikte dedesinin evine geldi. Küçük bir kamyonete yükledikleri eşyalar ikinci kata taşındı.
Eşref, eski marangozdu. Rahmetli Necati de yanında kalfaydı. Ümmühan kocasıyla da o sayede tanışmıştı.
Eşref, işçileri yolcu edip kapıyı kapattı.
“Yeni evinize hoş geldiniz! Güle güle oturun!”
Ümmühan kanepeye oturdu. Baba evinden çıktığı günü ve şuan arasındaki zamanda kaldı. Kocası ve biricik kızı aklına geldi. Gözleri doldu.
“Ağlama kızım! Olmuşla ölmüşe çare yok.” Kızının yanına oturdu. Başını göğsüne bastırdı.
“… Bak oğlun var. Ondan destek almaya çalış. Onun için yaşa!”
Serhat, annesinin yanına oturdu. Saçlarını okşadı. Çocuk aklıyla havayı değiştirmeye çalıştı.
“Dede, benim okula gitmem lazım!”
“Kolay torunum kolay! Mahallenin sonunda bir devlet okulu var. Oraya gider gelirsin.”
Serhat, pencerenin önüne geldi. Uzaklara, okula doğru bakındı.
Eşref:
“Buradan göremezsin!”
“Ama annem ‘gözümün önünde ol’ diyor. Beni göremez ki!”
Serhat’ın bu çıkışı dedesini güldürdü. Ümmühan da kederli havasını dağıtıp Serhat’a sarıldı.
Yol yorgunluğunu attıktan sonra işe koyuldular. Babasının kullanmadığı arka oda onlar için uygundu. Önce içeriyi boşaltmaları gerekiyordu. Eşyaları tek tek çıkardılar. Deterjanlı su hazırlayıp zemini temizlediler. Camları ıslak bezle silip kuruladılar. Kullanışlı eşyaları özenle yerleştirip, kıyafetlerini gardıroba yerleştirdiler.
Eşref, su kovasını banyoya götürdü. Üç bardak çay ve bir paket bisküviyle geri döndü.
Serhat, yorgun düştü. Odasına gidip yatağa uzandı. Annesi ve dedesi, salonda sohbet etmeye devam etti.
İlk uyanan Eşref olmuştu. Sabah namazından sonra yatmamıştı.
“Günaydın dede!”
“Günaydın oğlum!” Serhat’ın da gelmesiyle kahvaltı hazırlamaya koyuldular.
Bugün ufak tefek işler vardı. Öncelik, Serhat’ı okula yazdırmaktı.
Okul yolu!
Evden çıktılar. Okul kaydı için ikametgâh belgesi gerekiyordu. Parkın köşesinde bulunan muhtarlığa geldiler. Yeni adreslerinin kaydından sonra istedikleri belgeyi aldılar. Tekrar Yeşilkent Apartmanı’nın önüne geldiler.
Eşref:
“Bak şimdi Serhat! Burası, bizim evimizin önü.”
“Tamam!”
“Etrafı iyice tanı. İleride tek başına gidip gelebilirsin.”
Serhat, yolu aklında tutmaya çalıştı.
Balık kokuları geliyordu. Sol tarafında Balıkçı Asım vardı. Dedesi, selam verdikten sonra yürümeye devam ettiler. Fazla gitmemişlerdi ki, sıcak ekmeğin kokusunu duydu. Fırını da geçince yerde çürümüş sebzeleri gördü. Dün kurulan pazardan kalanlar kokmaya başlamıştı.
Pazar yerinden yolun karşısına geçtiler. Butik Aysel’in kapısından geçtiler. Pastanenin camekânından kurabiyeler görünüyordu. Taksi durağından sonra köprüye geldiler. Dereye atılmış kuru ekmekler kuşlar tarafından toplanıyordu. Çocuk parkından sonra kırtasiyeden sağa döndüler. Artık okul karşılarında duruyordu.
Kayıt işlemleri yarım saat sürmüştü. Okuldan, öğrencinin yarın başlayabileceği söylendi.
Bahçe kapısından anayola çıktılar. Arabaların seyrekleşmesini bekleyip karşıya geçtiler. İki katlı bir binanın ‘TATLICI’ tabelası ışıl ışıl yanıyordu.
“Dede! Tatlıcı!”
“Evet! Yiyelim mi?”
“Serhat! Ayıp oğlum.”
“Sen karışma! Girme torunumla arama.”
Serhat’a döndü.
“…Ne istiyorsun?”
Serhat, dükkânı süzdü.
“Dondurma!”
“Oo! Ağzının tadını biliyorsun eşek sıpası!”
Dede tezgâha uzandı.
“Ustam, kolay gelsin!”
“Sağ olasın abi! Buyur?”
“Ne’li istiyorsun Serhat?”
“Baba!”
“Karışma dedim! Söyle oğlum?”
“Çokolatlı!” Dedesi istemsizce gülümsedi.
“Çokolatlı ha! Kızım sen?”
“Yok baba! Zahmet etme.”
“Söyle dedim!”
“Sade olsun.”
“Bize bir çokolatlı, iki sade dondurma!”
“Hemen abi!”
Usta, külahları uzattı.
“Ellerine sağlık. Kolay gelsin!”
“Afiyet olsun abi!”
Üçü birlikte evin yolunu tuttu. Bir elinde dedesi, bir elinde dondurma! Serhat’ın keyfine diyecek yoktu.
—Sonraki Bölüm—
‘Okulda İlk Gün!’
Yasin Numan Yılmaz