Şubatı üç kitapla değerlendiriyorum. Her ne okursak her ne duyarsak insan beyni biz farkında olmadan alır bilgiyi ve bir yerlerde saklar. İkinci karşılaşmada nerden anımsıyorum bunu dedirtir. Müthiş yaradılış dediğim örneklerden biri de budur. Bu kez tercihlerim arasında bir otobiyografi vardı. Christy Brown´un sol ayağım dediği hayatını okudum. Hayat ne diye sorsak şimdi birbirimize. Bugün soralım bu soruyu Şubat 2017. Cevap hep farklı olur. Hangi zamanda olursak olalım. E normal,kabul. İnsanlar farklı. Yaşayış,düzen vs.
1932´de bir hayar sadece bir uzuvdan ibaret. Kalan tüm bedenin işlevsizliğinin verdiği soyutlama hissi tutkal gibi yakada. Nasıl katlanılmaz bir duygu acıyan gözlerin tüm bedeninizi ıslatması! Anormal olan sizsiniz sanki normal olan onlarmışcasına. Konusuyoruz kendimizle. Çoğunluk hep normal olan mıdır? Peki ya normal olan hep çoğunluk mudur? Öyle şeyler görüyoruz ki ilhamı~babası. Brown`un sol ayağı da bir ilham fikrimce. Şimdiyse öne sunulan tüm imkanları işlevli bir elle kenara itiyoruz öyle değil mi ama? Hep bir daha,hep daha fazlası dedirtmeye alıştırıyoruz yaşamları. Shakespeare`e göre bir oyun sahnesiyse hayat;tercih edilen rol niçin ısrarla ‛Şımarık’ ! Yetinmeyi bilmemek değil bu. Yetinmeyi istememek.
Zamanı değerli kılMAMAK iki parmak arasında güncelleniyor. Kaybolan zamanların farkına vardığımızda kaybolanın salt zaman olmadığını görmek kendi gözlerimizle kendimizi ıslatmaktan başka bir halt olmayacak hey! İmkanları yarara dönüştürecek zihniyetleri yaratmak yerine, saatlerce kahve içiyoruz geyik muhabbetiyle. Kitaplar dolu ~sadece isimleriyle birbirinden ayrılan~ kafeler habitatımız. Okunduğuna inanmadığım ve görkem maksatlı konulduğuna inandığım kitaplar. Okunmayan kitabı koymak süslü raflara, fonda Blues, masada white chocalate mocha ile sanalda paylaşımı moda kabul edip entelektüel algılayan neslin okuma oranı elbette yüzde birle sınırlı kalacaktır. İtiraf ediyorum:modası geçmiştir. Ve bir gerçek:kitap okunmak içindir. Okunmak. Çıkarın o rafları kafelerden. Kafeleri kaldırıp rafları bırakmak namümkün diye bu alternatifi sundum. Ya çıkarın ya çıkarın. Bence. Bkz:eğreti. Hem de gülünç bir eğretilik.
Sapmadan konumdan, sol ayağın sıcaklığı zihnimdeyken,biraz olsun sahip olduklarımızı her nasıl yapabiliyorsak işlevli hale getirmeliyiz kanaatindeyim. ‘Peki nasıl yapacağız’diye düşnmek karamsarlığa ittiğ anda açın ve sol ayağa bağlanmış bir hayatı okuyun mesela. Yapabileceklerimizin sınırsızlığını görün isteyince. Mustafa Kemal okuyun. İmkansızlığı~imkana dönüşümünün muazzam temsili. İste sadece,istikrarı elden bırakmadan. Ya da Frida okuyun. Belki acılar içinde yaşayan kadını sadece kaşlarından dolayı tanıma utancı körükler sizi. Hastalıklarına rağmen verdiği yaşam mücadelesiyle bir de onu tanıyın. Pek çok dev ismin bakış açısı yolunuzu oluşturur.
Bakın hayat ne sorusunun cevabı farklı. Hangi zamanda kime sorarsak soralım.
Hayat sensin ama.
Ve kitaplar okunmak içindir.