İki aşkın arasında şaşkın, ürkek ve çaresiz bir çocuk gibi savrulan kalbimi cebine koyup, başka bir eve gittin uyumaya. Artık senin değildi evin “sizin” di. Oturup zamanın o yağmursuz o parça parça yüzüne bakarak, güneşin bütün gün sadece yalayıp geçtiği boş pencerelerimde dalgınlığımızı biriktirdiğimiz o ev… Susardık bazen. Ansızın, hesapsızca, belki de yorgun düşerek… Akıldışı bir hızla devinen imgelerin ortasında, bir çığ gibi ömrümüze yığılan anlardan birini seçip dondurarak… hayat, çok eskilerden gelen sonsuz bir ritüel gibi, bir gelenek gibi tekrar ederdi etrafımızda, umurunda olmadan. Elin çaya uzanırdı… Tenim dudaklarını özlerdi. Demlenirdik… Küçüldükçe düşlerin o büyülü uykusuna, aşkımın kalbimdeki ilahi melodi çalınırdı kulaklarına birden. Nasıl da ürkerdin. Karanlıktan korkan bir çocuğun teselli ıslığı gibi bilerdi sesin suskunluğumuzu. Ruhlarımızın bir yerlerde buluştuğuma, düşlerimizin bir yerde kesiştiğine inanarak istediğim bu hayattan çalıntı anlamı, beni bunun aksine inandırmaya çalışan bir sesler ve ilk önce hep sen bilerdin.
Belki de sadece hayallerimde yaşadın.
Seni sevmek, hayatıma tanıklık etmekti benim için… Sabahları evden çıkmadan önce uykumdaki o en masum halini öpücüklere boğarken, gitme, diye sayıklayan sesine kıyamayıp, patrona bin bir yalanlar uydurarak sık sık işe gitmekti seni sevmek. Seni sevmek, bunda yıllar önce, seni bir ideal gibi içimde büyütüp, hayranlığımın yavaş yavaş aşka dönüşünü ürkekçe gizleyerek kaleme aldığım mektuplarıma, aynı incelikler, aynı özlemle, aynı hayranlıkla verdiğim cevaplarıma inandırmaktı.
Seni sevmek, yalnızlığın soğuk kollarından biraz olsun sıyrılıp nefes alabilmek için, geceleri saatlerce tek başıma karanlık sokaklarda kalabalığın soluğuyla ısınmaya çalışmaktı. Hiç tanımadığım insanların yüzünde senin yüzünü aramak, onların kaybetmiş, umutsuz hayatlarında geçmişin izlerini sürmekti.
Seni sevmek, bu kentin tozlu, soluk ışıkları altında ruhumu ısıtmaya çalışırken, aynı gecenin yıldızları altında seni deliler gibi yanımda hissetme isteğine sahip olmaktı. O geceyi de kollarında geçirebilmeye seni ikna edebilmek için saatlerce sokaklarda dolaşıp, barlarda, kahvelerde oturup eve dönüşünü beklemekti. Karanlık sokaklarda, yerde sessizce bıraktığın ayak izin olmak istemekti. Bazen bu bekleyişin sonu, yorgun düşmüş bedenimi sürüklediğim evimde, o gece bir başka kadının yanında uyumaya benzerdi.
Mevsimsiz Sohbet’ten
https://twitter.com/arpaslanbudak