İnanmak.. Herhangi bir Tanrı’ya, herhangi bir ideolojiye bağlanmak; hayatını adamak gibi bir şey değil bu. Saf, samimiyetle, kalpten gelerek, tüm zihnini vererek inanmak… Sokaktaki bir çocuğun gözlerine baktıktan sonra onda gördüğün ışıltı ile ağzından çıkacak her bir kelimeye hiç koşulsuz inanabilmek; ilk kez gördüğün bir insanın ‘’cebimde bir ekmek alacak param yok’’ dediğinde henüz söylediği cümle tamamlanmadan elinin cebine gitmesi; ‘’Size şu dağın ardında bir düşman ordusu var desem bana inanır mısınız?’’ sorusunu sorandaki emin ruh sahibi olmak asıl mühim mesele…
Sen inanmak istedin mi hiç koşulsuz veya böyle biri olmak istedin mi hiç? Sokaktaki kirli sokak köpekleriyle tüm derdini paylaşabilecek kıvama geldin mi? Gözlerinden samimiyetini okuyan bir insan tarafından güvenilerek emanet sahibi olabildin mi? Sırtını hayata değil hayatın sahibine dayayabildin mi? İnanmak için ilk koşul; inanılan insan olabilmekte. Böyle bir kalbin varsa ne mutlu sana.. Tüm ümidini kaybedip de, ”insanlara artık güvenmiyorum” deme lüksün yok. Bu cümleyi kurabilecek noktada isen, dönüp birde aynadaki yansımanı seyret. İnanan mısın yoksa inanmayı bırakan mı?