Nasılda masumdur gözlerini dünyaya ilk açtığında insan.Masumdur!Nereye geldiğinden bihaber.Ağlar durur inatlaşırcasına. Ana rahminden ayrılmak istemez sanki. Saflığın,mucizenin kaynağından…Annesiyle bağını keserler sonra. Ve insan artık saflık merkezinden dünyanın merkezine gelmiştir. Savaşların,kötülüklerin merkezi olan dünyaya… Ve sonra büyür bebek anne ve babasının yakın ilgisi ve koruması altında.Geceleri hiçbir şeyden habersizce gülümser uykusunda. İlerleyen zamanda bu kadar rahat ve yüzünde bir gülümsemeyle uyuyamayacaktır zira insan. Sadece sözlüklerde kalacaktır bir deyim olarak. ‘Bebek gibi uyumak’. Zaman önceleri asır gibi gelecektir insanoğluna ama derken saat olur zaman, derken saniye. Geceleri uyuyamaz artık insan. Kafasında binlerce soru,omuzunda yaşadıklarının yükü… Uyuyamaz olur artık insan. Boğazında bir şeyler düğümlenir sanki. ‘Keşke!’ der. ‘Keşke!’. ‘Çocuk kalabilseydik.’ Ama zaman akıp gitmekte ve insanoğlu hayatın zorluklarının verdiği etkiyle yaşlanmaktadır. Beyazlar saçları,hatta dökülür. Derisi buruşur.Sesi kısılır. Yürüyemez olur artık. Bebeklik,çocukluk,gençlik dönemlerinde göremediği hayatın güzelliklerini ‘ihtiyarlık’ döneminde görmeye başlar artık gözleri görmüyor olsa bile. Çiçekler başka kokuyordur ona,kuşlar başka ötüyor.Rüzgar bambaşka esiyordur. Yağmurdan sonraki toprak kokusu bambaşka geliyordur ona artık. İnsan topraktan yaratılmıştır ya. Ondandır bu kokuyu sevmesi.Toprağa bu kadar yakın bir anında. Sonra ölür insan. Ağlayarak geldiği bu dünyadan ağlayarak gider. Başlangıçta buraya gelmemek için ağlarken sonunda buradan gitmemek için ağlar. Ağlar çünkü hayatın güzelliklerini bilememiştir. Çekememiştir çiçek kokularını içine. Ve insan toprak olur. Zamanında doyasıya koklayamadığı çiçeklerin toprağı…