seni terkediyorum dedi, sebebini sordum, bilmiyorum içimden geldi. İnsanın içinden sevmek gelir ama terketmek gelmez ki dedim. o birike birike ilerlemez mi ? offf saçmalama zaten 4haftadır birlikteyiz toplasan iki defa bira içtik, bir defa sinemaya gittik, sen gereksiz yere ilgi gösterdin ve sadece dudakların dudaklarıma değdi, doğru düzgün sevişmedik bile. Üstelik bir kez yalnız kaldık onda da sen hastayım dedin. Hastayım demek zorunda kaldım, kafam karışıktı, ama arkadaş kalabiliriz. Arkadaşça sevişebiliriz yani onu mu ifade ediyorsun. Aptal şey !
siz erkeklerin %90’ı neden pragmatist dedi. ülkede kadınlar kendini vazgeçilmez sandığı için olabilir ama bunun bizim ilişkimizle bir anlamı yok dedim. bizim bir ilişkimiz yok dedi. birbirimize karşılıklı teşekkür ettik, arkasından allah belanı versinler okundu, kapanış ve Beşiktaş..
Kartal Kokoreçte oturuyorduk üç beş masa birbirinden bağımsız ama hepsi aşırı sarhoşluğun bir kaç adım gerisi, dağıtmış olmanın verdiği mutluluğun bir kaç adım ilerisi, bol acılı kokorecimizin yanına ayran yerine bira söyleyebildiğimiz, karşısında İnsomia’a çalan müzisyeni hem daha net duyup, hem de biraz daha az para ödeyerek bira içtiğimiz çarşının en baba kokoreççisi.
kokoreç kokusundan olsa gerek Karabaş yanıma geldi, biraz kızgın gibiydi, sanki ona kokoreç ısmarlamamızı istiyor da söyleyemiyor gibi hissettim. aslen öyle değilmiş tabii anlattı daha sonra ama ben yine de ona bir tam ekmek az etli kokoreç ısmarladım. Zaten Karabaş’ın yiyeceği ekmekten ne zarar gelir, kendi başında, alkolü sigarası yok, bir de üstelik az etli söylesen de bir şeyleri yiyor tabi azıcık mırın kırın etse de et istediğini belli etse de param yok deyince gözlerinin içine bakan kocaman siyah iri gözlerini kaçırıyor senden, hani utanır gibi. tuhaf bir ses çıkarıyor, bu ya karnının aç olma sesi, ya da sevgiye açlığın sesi.
Söylediğim az kokoreçli kokorecin üstüne basılmış ekmeğe 7 lira verdim. Kendime kızdım bu sırada, hayvana biraz daha bol kokoreçli ekmek söyleyip bir bira daha az içebilirdim. Neyse ki Karabaş buna aldırmadı, karnı doyunca bar taburesinin hemen yanına doğru uzandı, gözlerini gözlerimden hala kaçırmasının sebebi ise yeni yavruladığı köpekleri sahilin oradaki anıtta görmezden gelmişim, ona da selam vermeden gitmişim. Kafam güzeldi görmedim dedim, bir şey demedi, gel gidelim sevelim dedim, ondan daha hayvan birisi gelip almış, 3 tane küçük karabaşı paylaşmışlar, daha sonra birisi dünyada tüm hayvanlardan daha hayvanca bir hareket yapıp uygunsuz hale getirip twitterda paylaşmış. Hadi dedim kalk gidelim sahile, müzik dinleyecek halim yok, sana buz gibi bi su söylerim, her ne kadar kokoreç az olsa da susatmıştır seni, ben de siyah-beyazdan kendime iki tane bira alırım. iki yalnız sahilde oturuz, ben gözlerimle yanımızdan geçen mutlu insanlara havlarım.
kalktım, ben hesabı öderken karabaş ayaklandı, gitmek istediğini biliyordum, çünkü sahilde fark etmemiştim onu, belki ben fark etmiş olsaydım bunlar böyle olmayacaktı, fakat bir yerden de iki yalnız takılmak istediğini biliyordum. yürümemle beraber dört pati arkamdan geldi. biraları aldım, suyu unuttum aldırış etmedi, zaten sahilde onu sevenler derneği olarak kaba su ve mama bırakıyorlarmış, canı benle dertleşmek ve kokoreç istediği için gelmiş. Pragmatistsin dedim Karabaş saçmalama bakışı attı, alınmadı ama, bidaha karşılaşmadık, bozulmuş bana sözde, öyle haber göndermiş.
Son ki üç dört.. her ne zaman çarşıdan sahile Kadıköy’e gitmek dışında biriyle bira içmeye gelsem ufak tartışıyoruz, genelde ben hatalı oluyorum, manzaranın da içine etmiş bulunuyorum, saat 5’e çeyrek vardı, tekrar siyah&beyaza geldim, iki tane daha bira aldım fakat anca yarımını içebilecektim. ama açgözlülüğüm ne kadar lanet bir şey diye düşünmeden edemedim. hep bir fazlasını paylaşmak yerine neden kendimize pay ederiz en büyük lokmayı ya da masaya çerez konulduğunda neden önce bademler ve antep fıstıkları leblebilerden önce biter ve dikkat edile edile bunlar bitene kadar herkes çerez tabağına bakarak çerez yer.
yarım biram düşmüş olacaktı ki çarşıya dönerken elimde sadece bir bira kalmıştı, Karabaş’ı bulmalıydım ve ondan özür dilemeliydim, belki Deli Kadın’a gitmiştir diye deli kadına gittim, garson çocuk tanıdıktı, abi şöyle geç dedi, ben istemeden bir balon bardak bira verdi, kendimi 1930 Almanya’sında Hitler gibi hissettim, orada tüm kalabalığa kalkıp konuşma yapabilecek kadar cesaretli, ama sikine takan olur muydu? bunu bi ara denemek gerek.
tanıdık bir kaç sima hatırlıyorum, tanımadığım bir sima hatırlıyorum, rüyamda Karabaşı hatırlıyorum, ama deli kadına hangi amaçla gittim hatırlamıyorum, bir de çıkışımı tabi.
beynimin içinde filler çok ayıp şeyler yapıyorlar, allahtan gittiğim ev eski tanıdıkmış, kredi kartıyla kapıyı açmama bir şey dememiş, kapıcı görse delirirmiş, karakolluk falan olurmuşuz, neden kendime bunca kötülük yapıyormuşum.
Kapıyı neden çalmıyorsun ki dedi, açmamandan korktum dedim, gidecek başka yerim yoktu, insan çaresizken hata riskini en aza indiriyor, 6 tane eve gitmek geldi içimden, sana geldim dedim.
Bira içer misin dedi, vakitlice uyuyalım dedim, ezan okundu, gün aydınlanıyor..