Modern işletmelerin ‘İnsan kaynakları’ bölümleri, insan gücünün maksimum verimli kullanılması (sağılması) ilkesi üzerine kuruludur.
Sürünün etinden, sütünden, yününden yararlanırken asgari yem maliyetiyle işi kotaran çoban, sürü sahibinin gözbebeğidir
Gazetede veya internette bir iş ilanı gördüğünüzde, aradıkları “benim” dersiniz ve cv’nizi gönderirsiniz. 1 veya 2 hafta içinde incelenir ve size telefon gelir, mülakat için çağrılırsınız.
Görüşmeye gittiğinizde 1–2 saat bekletilirsiniz.. Bekletilme önemlidir. Bir kez daha düşünme imkânı bulup, son kararınızı verme anıdır. Bekleme sürecinde, işsizliğin ne kadar zor olduğu, dışarıdan gelen baskılar aklınıza gelir: “hala iş bulamadın mı?” , “nasıl geçiniyorsun?” , “ yok, yok sen iş beğenmiyorsun!” v.s biçimli sözde hatırlatmalar…
O baskı altında mülakata girersiniz. CV’niz insan (sağma) kaynakları uzmanının önündedir.
-“Evet, Tonguç Bey; yaşınız biraz ilerlemiş, üstelik İngilizce ve bilgisayar bilginiz de zayıf.”
Birbirine sıkıca yapıştırılıp yayılmış, gülümser süsü verilmiş dudaklar, alaycı bir ifadeyle yüzünüze bakmadan, balyoz darbelerini ard arda, hala kalmışsa direnebilecek yerlerinize gelişi güzel indirir bu ara.
-“Hımm! Neden hep kısa süreli çalıştınız?”
Sanki ırgatlığa İngilizce ve bilgisayar lazım diye söylenirsiniz kendi
kendinize. Ve tam o an, hiçbir şeye yaramadığınız hissi yüzünüzde bir ümitsizlik resmi çizer; hiçbir ressamın asla betimleyemeyeceği bir resim. Uzman resmi alır ve işini başarmış olmanın huzuruyla koltuğunda esner.
CV’ nin maaş bölümüne aklınızdan geçen rakamı yani ihtiyacınız olanı yazarsanız, tecrübelerinizle sabittir, mülakata çağrılmazsınız bile. Uzman, bilinen bir ayinin bilinen bir ritüelini tekrar pahasına yine de sorar:
-“Ücret kısmı boş kalmış.”
-“Evet, orayı boş bıraktım; siz ne verirseniz çalışırım.”
-“Hımmm! Biz asgari ücret sigorta ve yemek veriyoruz” derken “hım” ın “m” leri zafer kazanmış komutan edasını perçinlercesine uzamıştır.
“Ya bu paraya da çalışılmaz ki” diye hayıflanırsız uzmanın yüzüne karşı içinizden. Çünkü baskılar gelir aklınıza… Belki ilerleyen zamanlarda maaş artar dersiniz, kabul edersiniz ama bir dakika, uzman: “haftaya gelin, bir dizi test yapacağız”
Eve dönersiniz daha eşikte ilk soru gelir: “ne yaptın?”
Maaş düşük, şartlar zorlu…
-“Yok, yok senin çalışmaya niyetin yok! Hazıra alışmışsın. Sigortası da varmış daha ne istiyorsun?” İşte bu “sigorta” varoşların sihirli sözcüğüdür; doğru, sigortası bile var…
İkinci görüşmenin vakti gelmiştir. A! O da ne! Sizin gibi daha 15 kişi görüşmeye gelmiştir. Üniversite sınavı gibi test kitapçıklarını önünüze koyarlar. Sorulara bakarsınız, abuk sabuktur sorular anlam veremezsiniz. Ancak uzman anlama vakıftır. Yapılan karakter analizidir bir nevi. Uyumlu mu, asi mi, itaatkâr mı olduğunuza bu şekilde karar verirler.
Sınavda başarılı olanlar, yani itaatkârlar son mülakata davet edilirler çünkü amaç en iyi “emir kulu” nu bulmaktır. Bu son aşamadır 3–4 kişi kalmıştır. İnsan’ı kaynak olarak kullanabilmenin uzmanı, konuya direk mesai saatleri ile girer:
-“Gerektiğinde ücret talep etmeden fazla mesai yapar mısınız?” Hay, hay! Zaten hobilerim arasında fazla mesai birinci sırayı işgal eder. İşimi seviyorum, hele de bu denli zor bulunca…
-“Eviniz kira mı, kendinizin mi?” Kira ise o paraya geçinemeyeceğin bilindiğinden elenme olasılığın yüksektir.
-“Bakmakla yükümlü olduğun kimse var mı?” İç sesiniz uzmanın yüzüne karşı: “ var ama söylersem işe almazsınız..” Henüz yok…
Evet, işe kabul edildiniz. Asgari ücret + sigorta. Bu ( + ) öyle mübarek bir işarettir ki, umudunuzu artırır; her ne kadar süreç (-) eksiyi işaret etse de…
Evraklarınızı yapın. 6 adet resim, ikametgâh, nüfus sureti, sabıka kaydı, hastaneden sağlık raporu…
Bu evrakların dışında uzmanı olduğunuz sertifikalar. Örneğin şoförseniz; src-psikoteknik branşınızla ilgili çıkarmanız gereken evraklar.
İlk maaş gelmeden gitti bile. Borç almıştınız. Artık mecbursunuz. Sadece bu basit sarmaldan çıkabilip, eksiden(-) sıfıra(0) ulaşmanın maliyetini öğreneceksiniz; bu işte, sizi daha ne maceralar bekliyor…
İlk gününüzde vücut kimyanız bozulacak; çocuklar okula giderken neden karınları ağrıyor sanıyorsunuz? Tabii, bizce çocuklar yalan söylüyor ya siz işe giderken?