Sıcak bir mayıs sabahı, günlerden cuma İsmail derin hayallerde uyuyor hep yaşamak istediği düşleri görüyor tam hayallerinin en güzel yerindeyken araya bir alarm giriyor ve her şey yarıda kesiliyor. Artık alıştığı bir şekilde uyanıyor bilinci yarı açık yarı kapalı bir şekilde alarmı kapatmaya uğraşıyor İsmail kendine geldikçe içinde olduğu sisteme rutin bir şekilde sövüyor. Kendisine gelmek için yüzünü yıkıyor ve üstünü giyiniyor, kahvaltı için mutfağa gidiyor ve sabah haberlerini açıyor, İsmail günümüz Türkiye’sinin getirildiği noktayı çok açık ve net görüyor, anlıyor. Gezi eylemlerinden kalan birçok anısı aklına geliyor. Yaşadığı şehirde çok fazla aksiyon olmamasına rağmen çok sert müdahaleler de olmuştu, maruz kaldığı biber gazı, tomaların cirit attığı sokaklar, akrep denilen araçtan sıkılan plastik mermiler aklına geliyor haberleri izlerken. Ama yaşadığı acılar hiç üzmüyor onu aksine müdahalelerden kalan yaralar onun için övünç kaynağı oluyor ve arkadaşlarına hava atıyor yaşadıkları sayesinde. Ayrıca eylemlerde ki mizah çok hoşuna gidiyor çünkü o da bu mizahın bir parçası arkadaşlarıyla duvarlara sadece ‘gezi-zekalıların’ anlayabileceği yazılar yazıyorlar, çok da gülüyorlar ve kaybettikleri yoldaşlarına rağmen güçlüler ve umutlular. Ülkede bu kadar şey yaşanırken hayattan da geri kalmıyor İsmail. Aşkı çok güçlü ve çok sert yaşıyor. Neredeyse her gün görebildiği ama duygularını hiç söyleyemediği bir kıza âşık, hem de deli gibi bütün duygularını kâğıda döküyor, hayran kaldığı deniz manzarasıyla özdeşleştiriyor aşkını. İsmail’in bir günü böyle başlıyor. Kahvaltı, haberler, sisteme edilen küfürler ve aşk ile.
Evden ayrılıp okulun yolunu tutuyor İsmail ve okula varıp sıkıcı bir güne daha başlıyor. Gün ne kadar sıkıcı olursa olsun sevdiğinin yanındayken hiç sıkılmıyor İsmail. Kimi sevdiğini kimse bilmiyor aslında o kadar iyi gizleniyor ki, bazen kendisinin bile kafası karışıyor, sadece güvenebildiği ve samimiyeti olduğu bir arkadaşına anlatabiliyor durumu her ne kadar zorlansa da, arkadaşı ilk başta durumu soğukkanlılıkla karşılayıp vazgeç kendini boşa yorma gibisinden birçok söz sayıyor. İsmail bütün bu sözlerin kendisini vazgeçirmek için söylendiğini biliyor hiç düşünmeden aşkına sadık kalıyor ve en ufak bir tereddüt etmeden sevmeye devam ediyor. İsmail o kadar çok seviyor ki, göz göze geldiği zaman içinde tuhaf bir his beliriyor ve o an kendini onun ellerine bırakmış gibi hissediyor. Seninle aynı havayı soluyup aynı şeylere üzülsek aynı şeylere sevinip aynı duyguları paylaşsak demek geliyor içinden İsmail’ in. Ama yapabildiği tek şey onun gözlerine bakabilmek böyle kaldığı anlarda ona neler demek istiyor aslında, ama olmuyor duygularını açıklayamıyor ona öyle bakıyor, duyguları içinde kalıp çürüyor, boşa gidiyor paketi açılmadan bozulan bir süt gibi aynı. Bazen arkadaşlarıyla sohbet ederken duyar İsmail, şu kızla öylesine takılıyorum gibisinden cümleleri ne kadar da kızar böyle konuşan arkadaşlarına. Hem onlara kızar hem de aşkın bu kadar küçük ve değersiz bir şey gibi görülmesine çok kızar. Bütün bu içi boş ve iğrenç aşklardan sıyrılarak en büyük özelliği olan topluluğun yaptığını yapmama hisleri bürüyor içini arkadaşları anarşik diye takılıyorlar ona. İsmail sadece sokakta değil aşkta da ‘anarşik’ konuyu anlatabildiği arkadaşları ona kızmıyor ama çok yanlış bir şey yaptığını düşünüyorlar her türlü yollara başvurarak İsmail’ i vazgeçirmeye çalışıyor arkadaşları güya onun iyiliği içinmiş bütün bunlar, artık ne demekse bu. İsmail böyle durumlarda çok mantıklı düşünür, önce arkadaşlarını dinler, sonra ona döner ve göz göze gelirler İsmail’ e bütün yaşadıklarını unuttur bu an ne mantıklı düşünme kalır ne de vazgeçme düşüncesi. Tuhaf bir uyuşturucu gibi İsmail’ in aşkı kendisine zarar vermesine rağmen vazgeçemiyor. Belki de İsmail’ i en çok yaralayan şey sevdiği kızın başkasını sevmesidir.
Ne kadar imkânsız görünse de İsmail ümidini bir an bile kaybetmiyor, belki çok kurguluyor ama onun da bütün bunlardan haberi varmış gibi davrandığını düşünüyor. Belki de böyle düşünmesini sağlayan tek şey onun gözlerinin karasında kaybolmasıdır. Ve İsmail kendi boşluğuna savruluyor yine o kapkaranlık boşluğuna, sevdiğini bir serap gibi görebildiği boşluğuna savruluyor. Tek kurtarıcıysa o, ama onun karşısında dilsiz ve kör İsmail ah bir açılabilse dili neler söyleyecek. Belki aşkı yüzünden kaybolduğu boşluğunda bir gün bir ışık yanar ve aşkın acılarını o boşlukta bırakıp gider İsmail…