Şu an, tam da şu dakikalar. Yalnızlığıma gömülmek istediğim şu zaman. Burada olmak istemediğim, insan formumdan sıyrılmak istediğim an, İstanbul’da bir şey olmak isterdim.
Kadıköy’de on yaşındaki bir çocuğun giydiği çubuklu Fenerbahçe forması olmak isterdim mesela. Ya da Üsküdar’da Kız Kulesi’ne nazır içilen çayın kaynayan suyu. Kanlıca’da yoğurtları tatlandıran şeker olabilirdim. Belki Çamlıca’da bir baz istasyonu olmak isterdim. Fethi Paşa Korusunda Nisan’da açmış bir papatya olmak isterdim. Bostancı’da nezih bir apartman dairesinin denize bakan penceresi olmak isterdim. Galata Köprüsü’nde balık tutan emekli amcanın oltası olmak isterdim. Eminönü’nde bardakta satılan turşuların üstündeki kürdan olmak isterdim. Gülhane Parkı’nda çekilmiş bir fotoğraf olmak isterdim. Haydarpaşa’da bir bavul olmak isterdim. Beyoğlu’nda bir sahafta 70lerden kalma bir Tolstoy klasiğinin sararmış yüz yetmiş üçüncü sayfası olmak isterdim. Sultanahmet Meydanı’nda toprağa ekilmiş bir lale soğanı olmak isterdim. Pierre Loti’de dolmayı bekleyen bir çay bardağı olmak isterdim. Fatih’te pazarda satılan tuzluk olmak isterdim. Beşiktaş’ta Dolmabahçe Sarayı’nın giriş bileti olmak isterdim. Galatasaray Lisesinin merdivenleri olmak isterdim. Taksim’de eylemlerde açılan pankart olmak isterdim. Süleymaniye’de bir bayram sabahı olmak isterdim. Ayasofya’da bir mozaiğin en küçük taşı olmak isterdim. Yerebatan Sarnıcı’nda suya atılmış madeni para olmak isterdim. Sultan Ahmet Camii’nde çinilerin mavi pigmentleri olmak isterdim. Büyükada’da Aya Yorgi’ye tırmanan teyzenin elindeki kırmızı ip olmak isterdim. Emirgan’da boğazın maviliğini altına almış bir bank olmak isterdim. Boğaziçi Üniversitesinde Sloane Hall olmak isterdim.
Şu an, tam da şu dakikalar. Yalnızlığıma gömülmek istediğim şu zaman. Burada olmak istemediğim, insan formumdan sıyrılmak istediğim an, İstanbul’da bir şey olmak isterdim. Ya da İstanbul olmak isterdim.