Mutluluk benim için, düşünemediğim zamanlar. Düşünmek istemediğim değil, düşünmeye fırsat bulamadığım zamanlar. Çünkü bir yerden sonra, artık istememek yeterli gelmiyor. İstememe lüksün olmuyor. Dolayısıyla kafanı meşgul edecek küçük şeylere bile dört elle sarılmak mecburiyetinde kalıyorsun. Hâl böyle olunca bir zamanlar kalabalığı sevmiyorsan bile, kalabalık istiyorsun. Ve emin ol, insan kalabalığı; hoşuna gitmese bile, yalnızken beyninde ur gibi kök salan, gittikçe taşkınlaşan, içinden çıkamaz duruma getiren düşünce kalabalığından daha câzip geliyor.
Zor bir durum olsa gerek, kendini kıyaslayacağın dağlar artıyor. Gülüşünü, yüzünü, vücudunu, aileni, evini, sevgini, yeri gelince düşüncelerini bile ölçüp biçiyorsun. Teraziye kendinden başlayarak ve gitgide büyüterek değer veriyorsun. Bilmiyorsun ki, sen kendini kıyasladığın büyük kişilerle kendini çıkmaza sokarken, seni büyük gören kişiler için de çıkmaz yol oluyorsun. Sen kendinden daha büyük dağlara dikmişken gözünü, kafanı eğip gözü sende olan tepecikleri görmüyorsun. Buna alıştığın zaman her şey bitiyor. Her şey sana bağlı. Görünüşte hapsolduğun demirliklerin anahtarı, zihnin.
Çık insan içine, yeri gelmedikçe girme zihnine. Kurcalama, inme derinlere. Yalnızlıktan kurtul, kafa yalnızlığını giderecek herhangi bir insanı, yeri, ne olursa olsun bir şeyi bulmadıkça, katlan o insan kalabalığına. Gittiğin zaman o kadar kişi farkına bile varmayacak, ama sen de bunun farkında olmayacaksın. Çünkü artık kendi dünyandaki kalabalıklara karışmış olacaksın.