Sen düştüğünde gözlerime çokça hırpalandı ömrüm. Hem gelmiştin ömrüme, ömrümden daha büyük anlamlarınla, hem kalmamıştın, ömrümü bir gün bile ömür yapacak kadar. Şimdi zaman aktıkça doluyor kalbime. Duygularım boğuluyor, yüzemiyor hiçbir anlam sensiz. Ancak kabullendim kalmayışını, kader mürekkebinin vuslat yazmadığı bir geliş ve kalmayış işte. Yine de yetmiyor kabullenmiş olmak kalmayışına… Kabullensem de bu acımı, bu yalnızlığımı bütün hücrelerime bir kanser gibi günden güne yayan olmayışını unutmalıyım. Seni hatırlatacak, seni inadına aklıma, kalbime yeniden düşürecek her şeyden kaçmam gerekiyor. Tıpkı bir hastaya, doktorun verdiği perhiz gibi…
Kalbimin, ruhumun, aklımın, ömrümün uyması gereken perhizine uymaya çalışıyorum. Sensizliğin kronik yalnızlığına tutulduğumdan beri kör ve sağır bir kalp, bir ruh taşımam gerekiyor. Ama öyle zor ki bu hastalığın her an öldüren ağrısını dindirmek, içinde sana benzeme ihtimali milyonda bir bile olsa her şeyden uzak durmaya çalışmak. Sana benzemesin diye yolda gördüğüm herhangi bir insan, yollarda yürürken başımı eğip gezmek, sevdiğin rengi taşıyan bir çiçek görmemek için her baharda uzak durmak kırlardan, dağlardan. Eskiden su içer gibi okuduğum şiirlerin yüreğimi serinletişine, şimdi alev içmiş gibi kalbimi yakan mısralarından uzak durmak. Herhangi birinin sesinin, sözünün, seninkine benzeme ihtimalinin korkusu ile konuşmak insanlarla. Vizyona girmiş filmlerden bahsederken, överken insanlar dinliyormuş gibi yapmak ama ne dinlemek nede o filmi izlemeyi göze alamamak. Yeni çıkmış kitapları bırak okumayı, daha bakar bakmaz gözlerimi yakan kapaklarını bile görmemek için kitapçılardan kaçmak…
Ağır bir hasta gibi damarıma takılmış serumdan her gün düzenli olarak hayat dindirici alıyorum kaçarak. Kaçtığımı zannederek… Büyük bir kalbistanda, ölmüş kalbimle yaşıyorum. Ara sıra gelirsen bile hayatıma bana haber vermeden çiçekler bırak hayatımın üzerine…
Yaşar Hakan Yeğin