Eziliyorum bu toplumun adanmışlığı adı altında. Yürüyemiyor, konuşamıyor, göremiyorum. Her şey uzak ve yabancı geliyor,doğduğum şehrin sokakları arasında kayboluyorum. Kimi zaman insanları seyrediyorum ve göremiyorum içindeki ruhları. Hepsi terk-i diyar eyliyor nüktedan bir şekilde. Öylesine bir gidiş ki bu hissedemiyorum. Sonra kafamı gökyüzüne kaldırıp o engin mavilikleri seyre dalıyorum koca beton yığınları arasından. Gözlerim kamaşıyor, bedenim acıyor. Sonra yazgıma yenik düşen boynum bir kez daha bükülüyor.
Kaldırımlar bana her şeyi fısıldıyor. Bu fısıltı anlatıyor bana ezilmişliği. Kaygısı derin, sözleri anlamlı fısıltılar. Yürüyorum kaldırımlar da yarınım olmayacakmış gibi. Gülemiyorum bu hayat böyle devam edecekmiş gibi. Sessiz ağlayışlar hakim yüreğime bir türlü kusamadığım. Ve beni anlatan sadece bu aciz kelimeler.
Bu toprakta bana dokunan her şeyin bir kalemden çıktığı ve her şeyin o muzipliği sarıyor heryeri. Beni, seni, benden senden oluşan o mükemmel riyâkârları.
Riyakârlar kaldırımlar da yürüyor ve attığı her adım öylesine nefret dolu ki yürek burkuyor. Kaldırmlar sessiz. Bu sessizlik içten bir derinlik barındırıyor. Her defasında bağırıyor, küfrediyor, serzenişte bulunuyor ama kâr etmiyor çünkü bu toplum dinlemeyi, duymayı unuttu.