Kararıyordu yine içim kopkoyu şekilde. İçimde bağıran sesler gülen bir surata meydan okuyor ve kendimi ötekileştirmek için uzaklaştığım seslerden sığınmak istiyordum gülen surata. Yakınıma yaklaşmak isteyen güzelliğe beni alıp istediği yere götürmesini söylemek istediğim her an karanlık çöküyor içime, beni susturuyor ve kilometrelerce beni takip edeceğini tekrardan hissettiriyordu. Sözü karanlıktan daha güçlü fakat bunca süre karanlığa mağlup olduğum ve kaçtığım gündüzlerden uzaklaştığım vakitlerde ona olan zaafım beni geri itiyor, sözü karanlıktan güçlü olan güzellikten bir adım geride duruyordum. Yıllardır beklediğim bu güzellikten salak gibi geri dururken bir adım, bir adım atsam sanki on adım önüne geçecek gibi hissederken güneş akşam tekrar batıyorcasına değersiz parçalarla baş başa kalıyor, nefesimin yenik düştüğü her anda değerli gördüğüm güzelliği güneşle baş başa bırakıyor gecenin ayazını bekliyordum. Öğrenmiştim ki zaaf edindiğim bu geceler aslında sadece beni kendine hapsediyor, içime attığım sözlerimin duvarlarımda çığlık atmasına öncülük ediyor ve dört duvarla çevrili odamı rutubet ile doldurarak bana hükmetmesine izin veriyordum. İnanırdım ki geceler daha güzel, daha sınırsız. Fakat hayatıma dahil olan gülen güzel suratın ardından hayatımda açacak bir sürü nice renkler olacak.
Şartlıyordum bugün kendimi. Aydınlığını sevecek, karanlığımda ki tedirginliklerimin yanına bir yeni dünya ekleyecek, ışıkları yakacak “birisine” kendimi bırakacak, kendim gibi gördüğüm gürültülü ama sakinliği sunan “birisine” aşık olacaktım.
Çünkü kopmam gereken geceler, geceleri değiştirecek, aydınlıkta güneş gözlerime yansırcasına kör edecek kadar sevecek, gülerken simasını aklıma kazıyacağım ve önününe dünyaları serecek “birisini” içime kazımaya başladığımı hissediyorum.