tam olarak ne istediğini bilen insanlar değiliz. hep bi tutarsızlık bi dengesizlik bünyemizde fazlasıyla mevcut. ne bunu atmak istiyoruz ne de bununla yaşamasını. yorulunca başkalarından şikayetçi olmayı çözüm olarak görüyoruz. kendimizi suçu başkasına atarak rahatlatıyoruz. ama öyle bi an gelir ki insan kendini bile unutur. etrafında kim var kim yok unutur. kendiyle bir tuttuğu en sevdiğini bile unutur. unutmak lazım aslında. unutmak iyi gelir mi insana. hiç denemedim ben. hiç birilerini unutmaya çalışmadım. hep kendiliğinden oldu. unutmak istemediklerimi hep kendime hatırlattım. hatırlamak da lazım aslında. yaşananların kıymetini anlamak için ara sıra hatırlamak da lazım. yoksa her şeyi sadece o ‘an’da bırakıp hayatımıza devam edersek eksilen biz oluruz. bizi biz yapan o yaşananlar bir bir kaybolur. dolayısıyla biz de yavaş yavaş azalarak biteriz. bence unutmak değil hatırlamak iyi gelir insana. içinizde yara açan şeyleri hatırlayınca aynı hatayı bi daha yapmamayı içinizi ısıtan sizi gülümseten şeyleri hatırlayınca da nasıl mutlu olunacağını hatırlarsınız. boşluğa düşünce hatırlarım ben. kendimi yeniden bulur yaşadıklarımdan öğrendiklerimle güçlenirim. hepimizin zayıf noktaları var elbette. asıl önemli olan bunları kiminle güçlendirdiğimiz. zaten düşüncelerimize ve duygularımıza yön vermek o kadar kolay bi şey ki en tehlikeli olduğumuz zamanlarda bile kendi kendimizi avutmasını biliyoruz. bunu yapamıyosanız işte o zaman sorunun başladığı yerdesiniz demektir. mesela hatırlarken sürekli size en derinden zarar veren şeyleri hatırlarsanız sürekli kendinizi üzerek canınızı yakarak teselli ararsanız sizi kimse kurtaramaz. ben bunu çok yapıyorum. beni kimse kurtaramaz mı onu bile bilmiyorum. doğrusunu bildiğim halde bile bile yanlışa koşuyorum. bu yolun sonu yok ama hiç aydınlık bi yeri de yok gibi. karanlığa alışmak insanın içini de karartırmış bunu farkettim. siz içinizi aydınlatan kişiyi bulduysanız nolursa olsun kaybetmeyin. çünkü ben kaybetmekle kalmadım onu kendi karanlığımla boğdum.