Çok garip gelmişti bu kelimeler, çok bilmiş çocukların hepsi gibi kendini olgun zanneden ama bir o kadarda daha ergenliğin sözlük anlamını bile yeni öğrenen Dixi için. Tamam kararsızlığın ne olduğu hakkında ufak tefek bilgi kırıntıları vardı zihninde ama peki ya “kararsızlığın pençesi” o ne demekti? Canavar mıydı yoksa? Ayı başlı, aslan yeleli, yeşil parlak pullarla kaplı ejderha vücutlu ağzından ateş püskürten kocaman pençeleri olan bir yaratık mıydı acaba? Çok korkuttu bu düşünceler onu, düşüncelerini yarıda kesip yarınki mahalle maçında atacağı gollerin hayalini kurmaya başladı ve muhteşem bir rövaşatada uyuya kaldı.
Tam da hayalindeki gibi yükselmişti havaya ki ıskaladı topu, yere düşünce sırtı biraz acımıştı. Doğrulup etrafına baktığında arkadaşlarının uçurumun kenarında toplandığını gördü. Top aşağıda bekçilik yapan Ernesto’nun bahçesine kaçmıştı ve alma sırası ne yazık ki Dixi’deydi. Bazıları sinsice gülerek bazıları da korkulu gözlerle Dixi’ye bakıyordu. Dixi uçuruma inip geri tırmanmayı her çocuk gibi çok seviyordu kendini Indiana Jones’daki genç Harrison Ford olarak hayal ediyordu ama kötü olan Ernesto’nun köpeği Thara idi. Ayağa kalktığında 2 metreyi bulan boyu, simsiyah tüyleri, kocaman dişleri ve ağzından fırlayan salyaları ile korkunç ve saldırgan Tibet Mastifi Thara. Daha önce hiç yaklaşmamıştı Thara’ya, bir kaç kez Ernesto’yu zincirle yolda peşinden sürüklerken görmüştü ki bu düşünce bile altına kaçırmasına sebep olabilirdi. Yan gözle Bella’ya baktı. Bella’da endişeli gözlerle ona bakıyordu. Hemen kafasını önüne çevirdi ve arkadaşlarının baskılarıylada bir anda yeniden Indy olmuştu, hemen halatıyla duvarlardan çıkan tuzaklardaki çivilere tutunup aşağıya bırakıtı kendini, o sırada birkaç yerli öldürmeyide ihmal etmedi. Ama gerçek ışık hızındaydı ve ne yazık ki az sonra Thara’ya yaklaşmak zorundaydı. Yakınındaki bu hareketliliği hisseden Thara Aslan gibi gür sesi ile çılgınlar gibi havlamaya başlamıştı. Kalbi yerinden çıkacaktı neredeyse Dixi’nin. Şuradan kestirme bir yol biliyordu, eve mi kaçsaydı acaba? Hayır, Bella yukarıda idi. Kahretsin çok kararsızdı yaklaşık 5 dakika çalıların arasında bu durumu düşündü. Düşünürkende magnezyum çubuğu ve avcı bıçağı ile ateş yakıp ısınmaya başlamıştı. Arkadaşları yukarıdan bağırmaya başladı,
“Haydi Dixi, korktun mu yoksa?”
Kahretsin ne yapacaktı? Hayır, çocuklar önemli değildi zaten ama Bella oradaydı, vazgeçerse bakmazdı bir daha ona. Peki ya Thara? Ya kolunu tek hamlede koparıp bir lokmada yutarsa, ya bağırsaklarını o daha nefes alırken yemeye başlarsa? Bu düşüncelerle birlikte zihninde büyük harflerle beliren birşeyler vardı, BELLA! Yoluna devam etti, neyse ki top Tara’nın ulaşamayacağı bir yerdeydi, birkaç salya ve kulak çınlamasıyla kurtarmıştı topu. Topu alıp atına atlayıp arkadaşlarının yanına döndü. Bella’nın gözüne de girmişti, hele ki attığı goller sayesinde takımının galip gelmesi onu mest etmişti. Ama önemli olan bilinci dün akşam sorguladığı sorunun ne olduğunu anlamaya başlamıştı, o fark etmesede. “Kararsızlığın Pençe” tadını ilk olarak tatmıştı o gün.
Her çocuğun bir hayali vardır büyüyünce yapacağı meslek adına. Ama Dixi bunu hiç becerememişti, anlamsız geliyordu ona. Büyüyünce bu isteklerinin değişmeyeceğini nereden biliyordu acaba o çocuklar, bu devireda hayal ettikleri mesleği seveceklerini. Çok kıskanıyordu onları çünkü onunda öyle hissetmesi gerekiyordu, ailesi ve öğretmenlerine göre bu bir eksiklikti. Ama artık ilk ciddi seçimini yapmak zorundaydı. Lise’de üniversite hayatının ve dolayısıyla iş hayatının belirleyicisi olacak bölümünü seçecekti, Sosyal? Sayısal? ya da ikisinin karışımı Sossay? Ne yapmak istediği hakkında fikri olmayan biri için gerçekten çok zor bir seçimdi.
Matematiği iyiydi aslında, sayılarla uğraşmayı severdi. Geometri, Fizik ve Tanrıça Öğretmen Olivia’nın dersi Kimya favorileriydi. Belki Uzay Mühendisi olabilirdi, gökyüzünün bilinmeyen derinliklerinde keşfe çıkabilirdi mürettebatı ve uzayın en iyi gemisi Atılgan ile.
Okumak her zaman ilgi çekici bir eylemdi Dixi adına. Okuduğu zamanlar kendini kitaptan alamıyordu, büyüleniyordu adeta. Ama ne yazık ki top oynamayı gezmeyi tozmayı kızlarla flört etmeyi çoğu zaman tercih ediyordu. Edebiyat derslerinde yazdığı kompozisyonlarla adeta şov yapıyordu. Tarih derslerinde film izler gibi hocasını dinliyordu, masal gibiydi. Devlet kavramının yeniden sorgulanacağı bir varoluş girdabında insanlığın yaşamdaki yerini bulmayı amaçlayan genç Dixitales. Ooo, çok havalı gelmişti bu sözler Dixi’ye, yüzünde tebessüm beliriverdi.
Sossay bölümü seçerekde mühendis bir filozof olabilirdi gayet tabi. Ama saçmalamaya başladığının oda farkındaydı.
Ne gerek vardı şimdi bölüm seçimine, okuyup gitseydi işte böyle. Ulan Meslek Lisesi’mi okusaydı acaba? Geçmişti bunlar ama çoktan, geçmişin kararlarını deşmeye gerek yoktu. O an için ona en mantıklı bölüm Sayısal göründü ve seçimini o yönde yaptı. Ama kararsızlığı devam ediyordu ya diğer bölümler onun için daha uygunsa? İlk defa fiziksel olarak “Kararsızlığın Pençesi”ndeydi ve bunun sancılarını ciddi ciddi hissediyordu. Öyleki 2 ay sonra Sayısalı bırakıp Sosyale geçmişti. Bu bile bir nebze olsun rahatlatmamıştı onu, kararsızlığı okul bitimine kadar onu hep rahatsız etti.
Bu sancılardan kurtulacağını düşünürken önüne şimdi de başka bir seçim çıkmıştı Üniversite bölüm seçimleri. Olacak iş miydi bu şimdi? Ne seçecekti? Her kafadan bir ses çıkıyordu, Babası İşletme, Annesi Mühendislik, Öğretmenleri Uluslararası İlişkiler okuması gerektiğini söylüyor, herbiri başarılı ve yüksek kazançlı bir geleceğin kendi önerilerinde gizli olduğunu söylüyordu. Beyni çatlamak üzere idi, “Kararsızlığın Pençesi” onu iyice sarmalamıştı. Öyle ki ergenliğinde etkisi ile yüzü sivilcelerden belli olmuyordu. Ikına sıkına buhranlar içinde İşletme’yi seçmiş ve kazanmıştı. Üniversite hayatındaki eğlenceli ortamlar ve çocukluk aşkı Bella ile tekrar buluşmanın güzelliği dışında, bu kararsız seçim önündeki 4 sene boyunca onu hep mutsuz edecekti ve ettide.
4 sene boyunca hem kısa hem uzun vadeli geçmişe dönük kararlarını her Allahın günü sorguladı. Sosyal mı seçseydim belki Sinema TV okurdum, Endüstri mühendisliği iyimiş keşke sayısal okusaydım hem doktorda olabilirdim. Kararsızlığın Pençeleri yavaş yavaş vücuduna batmaya başlamıştı Dixi’nin ve bundan çok rahatsızlık duyuyordu.
Bitecek miydi bu durum, tabi ki hayır. Okulun bitimi ile iş hayatı ve kararsızlık havuzunda yüzme dersleri başlamıştı. Ne yapacaktı allahın belası iş hayatında hiç bir fikri yoktu. Satış? Pazarlama? Operasyon? Gümrük? Muhasebe? Satışı denedi olmadı, gümrük o da olmadı, kendi işini kurdu hep mutsuzdu ve hep bir kararsız. İşleri güçleri bırakıp defalarca kaçtı yaşadığı şehirden kimselere haber vermeden. Ve hep geri döndü kararsız fikirler eşliğinde.
Takip eden yıllarda hiçbir değişiklik olmadı kararsızlık Dixi’yi yedi bitirdi. O iş mi daha iyi acaba? Burayı bırakıp orayamı geçsem? Geçmesem daha mı iyi olurdu? Üniversitede başka bölüm mü okusaydım? Öyle ki bir ara bunu bile ciddi ciddi denedi.
Sevdiği kızı bile kaybetmişti kararsızlığı yüzünden, o kız mı daha güzel Bella mı? Bu kız kesin beni daha mutlu eder. Şu kızı eminim daha çok severim diye düşünürken Bella çoktan evlenmiş çocuk çocuğa kavuşmuştu.
Çocukken beyninde çakan o iki kelime hayatını mahvetmişti Dixi’nin. Kararsızlık ve Pençe. Resmen esiri oldu o pençelerin, sigara alırken bile bir gün Camel bir gün Marlboro bir diğer gün tütün alıyordu.
Buna bir son verecekti ama komik olan onu bile nasıl yapacağına dair bir karara varamamıştı. İple mi assaydı kendini, silahla kafasına mı sıksaydı yoksa ilaçlamı göçseydi bu kahrolası hayattan.
İlk defa vücudunda bir rahatlama hissetti, çünkü ilk defa çok kısa bir süre içinde karar vermişti. Silah kullanacaktı. Gidip dolaptaki silahı alıp masanın üzerine koydu. Son anlarını güzel geçirmek istedi ve gidip 1 gr kokain aldı yanında 1 şişe Jack Gentle ile. Çok komikti kararları kesin ve netti.
Gecenin ilerleyen saatlerinde ıssız sokaklarda kararsız bir el silah sesi duyuldu.
Beyninin bir bölümünü yerdeki eski halının üstüne serpiştiren kurşun hemen karşısındaki yağlıboya saksafon resmini delip duvara saplandı. Koltuğun üzerine yığılan Dixinin gözleride, beynine son sinyanllerini gönderdiği sırada aynı tabloya bakıyordu. Beyindeki son nöron transferindeki düşünceler ile yine Kararsızlığın Pençesinde boğuluyordu : intahar etmesemiydim acaba, müzikte başarılı olabilirdim bel…..