Karanlığa hapsolmuş bir mahkum gibi hissettiği bir dönemde onunla karşılaştı. Karanlıktan aydınlığa
birden çıkıldığında insanın gözü kamaşırda hiç bir yeri göremezsin ya hani, işte o da onu gördüğü zaman öyle olmuştu. Karanlık dünyasından çıkmış ve onu görmüştü. Onun aydınlığından gizlenmişti, bir süre. Ama zaman geçtikçe alıştı. Hatta onun olmadığı günlerde güneş bile aydınlatmaya yetmiyordu.
Sonra bir gün yolları ayrıldı. Her yerde onun ışığını arar oldu. Küçük bir sızıntı yeterdi, onu bulmasına… Geri dönmekte istemiyordu. Nasıl dönebilirdi? Alışmıştı, bir kere. En sonunda yoruldu.
Arada yaklaşır gibi oluyordu, ya da o öyle sanıyordu, belli değil ama, koşuyordu oraya doğru. Vardığında ise, sönmeye yakın bir ateşin son çırpınışlarını görüyordu. Umudunu yitirdi sonunda.
Son bulduğu sıcak bir küle bir tekmeyle toprak attı. Meğerse o kıvılcım, aradığı aydınlığın bir işaretiymiş. Anlayamadı.
Geri dönmekten başka çaresi kalmamıştı. Oradan başka sığınacak yeri yoktu. Döndüde…
Şimdi ise, küçük bir pencereden gelen ışığın yardımıyla şiir yazıyor…