Kendi ölümümden korkmadım. En azından şimdiye kadar hep böyle düşündüm. Çünkü insan öldüğünde eminim öldüğüne pişman olacak bir durumda olmayacaktır. Çünkü pişmanlık insanın elinde olan fakat yapmayı tercih etmediği olaylar bütünüdür. Hayır, ben ölmeyi tercih edebileceğim birçok tercihle karşılaştım. Ve inanç olarak bunu yapmadığım için en fazla ölmemekten pişman olmam gerekir. Doğumuma nasıl bir tercih hakkı sunulmadıysa eminim ölümüme de sunulmayacaktır. Şimdiye kadar milyarlarca yaşamış insandan bi farkım olmadığı gibi ölümüm de bir o kadar sıradan olacaktır. Fakat kafamdaki en büyük denizanası olan şu soruyu yenmem belki de tüm zihnimi aydınlatacak ve beni huzurun en güzeline kavuşturacaktır. ‘Bu hayata gelişimin bir amacı var mı?‘ Çünkü eğer varsa ben bunun bilincine vararak mı öleceğim sorusu geliyor peşi sıra. Eğer yoksa ben bu sorunun peşinde mi bitireceğim hayatımı?
Daha 24 yaşına bile basmamış olan biri olarak ölümün fikrini bu kadar takıntı haline getirmem elbette dışarıdan rengârenk şekerlere benzetilen ben için insanlara korkunç ve dehşet verici geliyordur. Sorduğum sorular yalnızlığımın ve anksiyete durumumun halüsinatif olguları değil malesef. Yazmama öncü olmuş olabilir fakat sorduğum sorular anlık değil. Belki de ölmekten korkan yanım ‘hayatta bir amacım olmalı‘ ya inanan yanım şuan beni düşüncelerimi yazma ve bir yere kaydetme isteği uyandırıyor.(…)