Hani her yerde bas bas bağırıyorlar ya KENDİN OL! diye. Hangi kendimiz olalım onu da söylesenize. Her birimizin yüzünde o kadar çok maske var ki… Hangi birini çıkaralım gün yüzüne. Birbirinin arkasından o kadar iğrenç şeyler yaptı ki insanlık, şimdi ortada kocaman bir güven sorunu var. Bir an kendisini rahat bıraksa diğer dakika kendisi bile tanıyamıyor kendisini… Kimse kendi OLAMIYOR. Çünkü biliyor,kendini kendinden eder bu devrin insanı.Mağaralardan obalara taşınan yaşam hayatı yerini evlere ve şimdilerde tek gözlü odalara bıraktı. Kimsenin kimseye tahammüllü yok. Aslında her birimiz Oscar’ı hak eden muhteşem oyuncularız. Öyle güzel saklıyoruz ki kendimizi, bunu bazen biz bile unutuyoruz. Sahi senin ne kadar oluyor kendine küseli…
Güneşin doğuşuyla beraber benimsediğimiz, ruhumuzu zorla tıkıştırdığımız üniformalarımızın içine giriyoruz. Güneşin doğuşuyla beraber bal kabağından sihirli bir at arabasına dönüşüyor, güneşin batışıyla beraber de tılsımı mızı kaybediyoruz. Geceleri ne o ihtişamdan bir parça kalıyor ne de oynamak için yazılmış bir senaryo. Çaresizce oturan, artık yalandan gülümseyemeyen bir avuç et parçası haline geliyoruz. Artık gözyaşlarının serbest kaldığı anlar başlıyor. Vakti gelmiş olan bir yaprak gibi süzülüyor suratından aşağı. Sessizce ağlamayı da en iyi bizler biliyoruz. Kimse dokunmuyor o küçük su damlalarına. Hiç sitem etmiyoruz, bağırmıyoruz, kırmıyoruz ve dökmüyoruz. Sadece ve sadece ağlıyoruz. 21. yüzyıl insanının elinde de bir tek bu kaldı zaten. Birkaç yüzyıla kalmaz bu da kayıp gider ellerimizden. Üzerinden yapmacıklık akan bedenlerimiz sonunda rahat bırakılmanın etkisiyle uykuya dalıyor. Sonra sabah oluyor. O gün Allah ne verdiyse buluyoruz bir maske. Sonrası mı? Sonrasını hepiniz biliyorsunuz zaten…