Geriye dönüp bakmadım. Bunu yapmanın bu güne ve yaşadığım anı unutma ihtimalimi her an taşıdığımı hatırlatır bana. Eğer geriye baksaydım, beklenmedik bir anda karşıma çıkabilecek, unutmaya yüz tutmuş ama hala unutulmayan acılarla bir kez daha karşılaşma ihtimali demekti. Çok derinimde saklı, bir yerlerde amansızca duran, bana ve kendine durmadan yabancılaşan, bir zaman sonra da hiçbir zaman tanımadığım bir yüz bulacaktım bu şehrin geceleri sessizce odama giren ay ışığının altında. Yüzünde ona ait birtakım izleri ve eskisi gibi yüzüne takındığı alaycı gülümseyişinin yansımasını görecektim. Çünkü geriye dönmek bedeli olan bir şeydi. Geçmişimde kendine yer edinemeyen, bir zaman sonra bir yabancıya dönüşen o insan çoktan kovulmuştu ruhumun sızlayan yerlerinden. Yağmur yağıyordu. İncecik, kesik kesik bir yağmur… Tıpkı nefesimi kesen anlar, anılar gibi… Tıpkı sevgin gibi, içimi önce ısıtıp sonra beni yalnızlığın ve sahipsizin soğuk sularında, sahipsiz binaların kimsesiz köşelerinde sensizlikten kararmış, yalnızlık kokan sokaklarına terk edişin gibi… Tıpkı senin gibi, içimde hissettiğim aşk gibiydi yağmur, kesik kesik…
Soğuk sevgisi, baktığımda gördüğüm kişiyi anımsatmıyordu bana. Bir gülümseyişi vardı, ona benzemeyen. Ona ait olduğunu düşündüklerim aslında sadece düşüncelerimden ibaret olduğunu yüzünün derinliklerine baktığımda ancak fark edebiliyorum. Neden onu görmeyi ihtiyaç haline getirdiği günlerde ona gitmiyordum, bilmiyorum; belki de içinde bana acı veren aşkında uzaklaşabilmek için onun içinde bulunduğu dünyadan daha da uzaklaşmam gerekiyordu. Kendince bir sevgisi vardı; soğuk, tuhaf. Bana baktığında kimi gördüğünden hala emin değilim.
Mevsimsiz Sohbet’ten
https://twitter.com/arpaslanbudak