Sonat’ın gözlerinde gördüğü şey gerçekten aşk mıydı? İnci bu soruyu düşünüp duruyordu. Ona olan duyguları bugüne dek kimseye karşı hissetmediği duygulardı. Fakat yine de bu yaşadığı şey, asırlardır destanlara konu olan uğruna insanların kendilerini feda ettiği “gerçek aşk” dedikleri şey miydi gerçekten? Sonat’ı hayatından çıkarmayı aklına dahi getiremezdi; ama kendinden, geleceğinden, hayallerinden vazgeçecek kadar çok mu seviyordu onu? Ah Gece… Şu an bu ikilemi seninle paylaşmayı ve bana akıl vermeni öyle isterdim ki. Umarsız bir aşk uğruna en yakın arkadaşımı kaybetmiş gibi hissediyorum kendimi. Oysa şu an burada olsan belki de bir çıkar yol gösterirdin bana.
Gece’yi düşündüğü an kalbine bir ağrı saplandı. Öylesine istiyordu ki onunla konuşmayı. Eli telefona uzandı bir an. Hemen sonra bir ateşe dokunmuş gibi çekti elini. Bunu ona yapamazdı. Telefonda İnci’nin aradığını görünce Gece’nin hissedeceklerini düşündü. Belki de umutlanacaktı. Bastırdığı tüm hisler geri gelecekti. Hem arayıp ne diyebilirdi ki? Senin bana olan hislerini ben başkasına mı hissediyorum diyecekti? Ben sana yardım edemedim ama sen bana yardım et mi diyecekti? Keşke Sonat’ın hislerinden de Gece’nin ona duyduğu koşulsuz sevgi kadar emin olabilseydi. Ya da keşke hissettiği tüm bu hisleri Gece için duyabilseydi. O zaman her şey daha kolay olurdu. Aşina olduğu bir kalple huzurlu, sakin bir aşk yaşardı. Ama maalesef bunlar aşkın doğasına aykırıydı. Aşk zor olanı severdi, heyecan vereni, insanı kendinden edeni…
Ve bu duyguları ona yalnızca Sonat verebiliyordu. Safir bir gökyüzü karanlığındaki gözlerine her baktığında aşkın ürpertici çekiciliğini hissediyordu. Buzdan ellerle ateşe dokunmak gibiydi Sonat’ı sevmek. Yanmaktan korkmasan dahi eriyeceğini bile bile ateşe dokunmak. Acaba o da bana karşı böyle şeyler hissediyor mu diye düşündü iç çekerek. Yoksa çekici bulduğu her kadına hissettikleri gibi miydi bana olan hisleri. Hayır, öyle olmamalıydı. O gözlerde onu kendine çeken bir şey vardı. Sıradan olamayacak kadar özel bir şey… Bunu tüm kalbiyle hissedebiliyordu.
Sonat’la olmak sonu asla bilinmeyen bir maceraya atılmak gibiydi. Her an ne yapacağı tahmin edilemeyen, tepkileri öngörülemeyen biriydi. Kimi zaman sıcaklığıyla insanın kalbini ısıtırken kimi zaman tek bir bakışıyla buza çevirebilirdi. Mutluyken çocuksu bir neşeyle parlardı gözleri, üzgünken insanı tedirgin edecek kadar sessizleşir, kendi kabuğuna çekilip duvarlar örerdi etrafına. İnci en çok böyle anlarda çaresiz hissederdi. Onu teselli etmek, hüznünü alıp götürmek isterdi fakat Sonat buna asla izin vermezdi. Yaralarını kimseye açmaz, ördüğü duvarların aşılmasına müsaade etmezdi. Sanki bu onu güçsüz ve savunmasız bırakacaktı. Bu yüzden İnci’yi kendinden uzaklaştırırdı. Oysaki izin verse İnci ona duyduğu güzel hislerle yaralarını saracak, kalbini ısıtacaktı. Bundan dolayı Sonat’ı incitmemek, onu o duvarların arkasına itmemek için kendini feda etmeye dahi hazırdı.
Sonat’a duyduğu aşk içinden çıkılması imkansız bir labirent gibiydi. Hem tüm hatlarıyla öğrenmek, bilmek istiyordu bu labirenti; hem de içinden asla çıkmamak… Sonat’ın aşkı bir girdap gibi içine çekiyordu. Onu her gün görmek, her anını onunla geçirmek, tüm güzellikleri onunla yaşamak, tüm kötü durumları onunla aşmak istiyordu. Onu her gördüğünde midesinde uçuşan kelebekleri her an hissetmek, gözlerindeki ışıltıyı ömrü boyunca görmek istiyordu.
Onu sevmek imkânsızı istemekti biliyordu ama ne yaparsa yapsın kendine engel olamıyordu. İnci’nin hayatında bugüne dek hissettiği en güçlü duygulardı bunlar. Ah bunları ondan duyabilmek için neler vermezdi ki.
İki insan birbirine hem bu kadar yakın hem bu kadar uzak nasıl olabilirdi. Belki de aşkı da Sonat’ı da böylesine vazgeçilmez yapan ulaşılmazlığıydı.
Of İnci! Her şeyi kendin için bu kadar zor hale getirmek zorunda mıydın gerçekten diye sitem etti kendine. Ne vardı böylesine ulaşılmaz bir aşkı kalbine alacak. Sonat’sız bir saniye bile geçirmek istemezken ondan nasıl vazgeçebilecekti. Ya da her şeyden vazgeçip kendini bir bilinmezliğe doğru sürükleyecekti. Üstelik hislerinden gerçek anlamda emin olamadığı bir adam için. Sahi değer miydi buna? Sonat için her şeyden hatta kendinden vazgeçmeye değer miydi?
İşte bu soruyu asla emin olarak cevaplandıramayacaktı.