Dünyam geniş bir yalnızlığı kaldıramayacak kadar kendine kalabalık. Hatırsız merhabalarla tüketmiyorum zamanı. Duvarlarımdaki cennetimin dış dünyadaki haklı direnişine güneşli zamanlarda bile şemsiye uzattım; sıcağı görmedim, havayı bilmedim, hissetmedim ki.
Çiziyorum parmağımı, kolumu mürekkebin mavisinden izler bırakıyorum kalemimle. Oturduğum yerden varlığımın bâki olduğunu söyler gibi.
Kalbim o kadar küsür yıldır karantinada gibi sanki ve bir sineğin vızıltısıyla kendine geliyor; o bile uçuyor, hür… Benim kalbimin bir sesi yok. Es’inde soluk alıp veriyorum; ritm sever hayatın müzikalinde kalbim sessiz. Ben de varlığımı hiçbir zaman yüksek sesle kanıtlamadım öğretilerimin çamurlaşan zihniyetinde. Hep sessizdim, kelimelerim bile benden çok ses çıkarırdı; bir horlayışın benden çok gürültüsü vardı.
Fikrim, gururumun mührüdür. Artık kendime yanlış yapmam. Doğru yapmak için ayaklarıma söz geçirebilir miyim? Kalbim ve ayaklarım bu karar aşamasında durakta bekleyen iki muamma…
Bir dudak yarasıyım şimdi. Konuştukça acılı bir fragman oluyorum ve arkası yarının hüzün tıraşını yapan müphem zaman… Ta kendisiyim zamanın. Saat beni benimle hep bensiz geçiyor; ne çeyrek var, ne buçuk, ne de tam…
Dilara AKSOY