Kahverengi ceketiyleydi adam tıpkı kadının hatıralarındaki gibi. Kısa, kendisine dar gelen ceketin içinde şimdi sanki küçük bir oğlan çocuğu oluvermişti. Silahtan çıkan kurşunu açık avucu durdurabilecekmiş gibi bir elini kadına kaldırmıştı. Dizlerinin üstünde sırılsıklam ceketinin içindeki ufacık adamın titreyen elleri yalvarıyordu. Ölmekten korkuyor musun dediği anı, ben korkmuyorum dediği anla birlikte unutmuştu. Sorsalar aslında adını bile hatırlayacak durumda değildi.Şuan insanlığın en içgüdüsel davranışını yaşıyordu. Hayatta kalmak.
Çaresizlik kelimesi tıkandı kaldı Esin’in kafasında. Kendisine yalvaran eller, gözler, dudaklar.Hayatında hiçbir duygu durumunun bu kadar etle kemiğe bürünebileceğini düşünmemişti. Kırmızı gözlerine, titreyen uçuk çıkmış dudaklarına baktı. Sanki o gözleri daha önceki bakışıyla kıyaslasa bu adam kesinlikle aradığı değildi.Dikkatle tekrar tekrar baktı, titreyen adamı sanki hiç tanımıyormuş gibi. Yavaş yavaş hatıralarındaki ceket bu muydu diye düşündü. Öyle uzun zaman olmuştu ki onu görmeyeli. Öldüreceğinden kesinlikle emindi. Yalnız öldüreceği adamın bu acınası yaratık olduğundan hiçbir şekilde emin olamıyordu.