Kimsesiz mektup olur mu hiç?
Evet olur… Tıpkı kimsesiz insanlar gibi kimsesiz mektuplar da olur. Hiç bir yerde yazılıp, hiç bir yerden çıkıp, hiç bir yere giderler. Kimsesiz mektuplar olur evet. Tıpkı kimsesiz insanlar gibi. Bir kimse yüzünden veya ömür denilen kimseden dolayı kimsesiz kalırlar ve bir yerden sonra kimsenin umurunda olmak umurlarında olmaz kimsenin.
Kelimeler tuz buz olur…
Kelimeler yetmez üzerilerine aldıkları anlamları taşımaya. Parça parça devrilirler, devrik olurlar. Eksik olurlar, fazla olurlar, noktasız olurlar, kuralsız olurlar. Ama yine de hiçbir şey değiştiremez yazılıp yazılmamalarını. Ruhun göz yaşını kalbine akıtması gibidir, nereden akar, nasıl geçer, ne zaman varır kalbe bilinmez.
İnsanlar tuz buz olur…
Atlatmayı beceremezler üzerilerine aldıkları aşkları. Üzerlerine gelen aşk, kendi hayatlarından çıkarır onları. Artık kimsesiz kalırlar. Tedavisi neredeyse imkansız bir hastalıktır bu. Dünyadaki tek tedavisi O kimsededir ama O kimse zaten bu hastalığın nedenidir. Durum kronik kimsesizliktir yani. Yalnızlığın ve vaz geçmişliğin nedensiz olduğu düşünülebilir mi hiç? İnsan yalnızca yalnızlığına değecek birini bulur ve o biri insanı “bir” olarak bırakır kocaman dünyanın içine. Tek başına kaldığında artık hem kimsesiz hem de vazgeçmiş olur her şeyden. Vazgeçmenin bile hayretler içinde izleyeceği bir vaz geçmişlikle ölmeye hazırdır artık. Bu vazgeçiş kendiliğinden olmamıştır. Ve bu mektuplar kendiliğinden kimsesizleşmemiştir. Yeterince beklenmiş, söylenmiş, ağlanmış, ölünmüştür, yaşamak kapıda dururken… Öyle bir yerde vazgeçilmiştir ki, artık ölünmüştür zaten.
“Ne kadar çok sözüm vardı oysa senin için söylemeye biriktirdiğim. Söyleyemediysem benim suçum değil inan. Tam söylemek için nefes almıştım ki, nefessiz bıraktın beni “sus” diyerek. Oysa defalarca “beni bırakma” demiştim sana içimden. Sözlerim yalnızca senin için, kalbim yalnızca senin için. Hissediyorum ve dahası biliyorum yalnızca senin için geldiğimi bu dünyaya. Geç de olsa birbirimizi bulmamıza vesile oldu zaman. İkimiz birbirimiz için var olmuş gibiydik… Nasıl inanmıştım, güvenmiştim beni bırakmayacağına. İlk defa kimseli bir kimsesizlik bulduğumuzu zannetmiştim. Yeni bir şey icat etmiş gibiydik işte. Kimseli birer kimsesizlik… Kaderlerimiz birbirimizin bir şeyi olmamıza izin vermeyecekti ama yine de bilecektik biz birbirimizi. Hiçbir zaman aynı zamanın, aynı yerlerin, aynı adreslerin aynı planların içine düşmeyecek olsak bile yine de birbirimizi sımsıkı tuttuğumuzu bilecektik. Tuttuk belki de. Sabah uyandığımızda bu dünya ile başa çıkabilecek gücü birbirimizin varlığından alacağımızı düşünmüştüm, gücümüzü nereden alacağımızı her zaman bileceğimizi. Nerede olduğumuz, niye olduğumuz, nasıl olduğumuzun anlamları daha anlam kazanacaktı. Sevmişlik ikimizi “bir” edecekti ve biz aynı ruhun içinde yaşayan, aynı ruh ile beslenen iki ayrı beden olarak yürüyecektik yollarda. Bir bir daha, yine “bir” edecekti işte, matematik bile çözemeyecekti bir’liğimizi. Her şeyi nefessiz bıraktın susarak,” sus” diyerek. Yanlış bir repliği okudun birden bire sahnenin en güzel yerinde.
Oysa bütün nefesler tutulmuş, bütün melekler seyre dalmış, bütün dünya susmuş her şey birbirimize ayarlanmışken, yalnızca iki kelime söyleyecektin. Ve ışıklar daha, daha aydınlık yanacaktı. Sahnedeki bütün yüzlerin sahte oyunu canımızı yakamadan, yüzleri hızla değer kaybedecekti. Sessiz ve suskun olsa da oyunumuz devam edecekti. Sonrasının ne olacağının hesabı hiç yapılmayacaktı, Kaderimizin çizdiği çizgide düz yürüyecektik ruhumuz bizi sarhoş etse de. Çizilmiş çizgilerin değiştirilmesi değildi beklediğim sözlerinden, yalnızca ilk defa bu kadar çok sevilmiş bir sesin, ilk defa bu kadar çok seven bir adama sevildiğini söylemesiydi.
Hepsi bu…”
Kimsesiz mektupların hiç kimsesi gibiyim şimdi
Oysa içimde kuduran sensizlik fırtınasının kelimeleri onlar
Hiç kimsenin senin kadar kimsesiz bırakamayacağı kelimeler
Adressizlikten canına okunan
Ama canına yazılmış bir yüzün okumadığı
Kimsesizliğin taş kesilmiş coğrafyalarında
Yalnızlığın bile içine batan kelimeleri
İçin için ağlayan bulutlar gibi topraklara indirişi
Kimsesiz mektuplar…
Şimdi sözlerim kimsesiz mektuplar gibi
Hiç kimsesiz gibi kalakalıyorlar içimde
Giden gidiyor ben hep kalıyorum
Yokluğunun tam ortasında
Nefes alıp vermiş gibi yapıyorum
Hayal ediyorum sanki “sus” dememiş gibi dilin
İçim “dur” diyor yapma bunu kendine
Kimsesiz hayallerin içinde
Kimsesiz bir ruhun
Kimsesiz mektuplarını yazmadan okuyorum…
Yaşar Hakan YEĞİN