her şeyden daha soğuktum,
kızıl gün bir anlığına beni kendine çekti.
yirmi birinci bahar, birkaç gün ve yirmi üç.
soğuyan kahvenin dibine bıraktığı izden bugüne;
uzun soluklu filmlerde bulduğum anlamları
ve ne yapsam geçmeyen lekeleri,
anlamsız sözlere bulaşmadan,
ömrümde bulduğum benzerlikleriyle sana anlattım.
lütfen hep öyle bak yüzüme,
mutsuzluklarımı hatırlat,
korktuğumu söyle.
en baştan başladığım,
dolandırarak anlattığım,
saatleri yorduğum her anıda
lütfen hep öyle bak yüzüme.
gözlerimde tüm yüzyılların en güzel portresiyle;
sular altında, ormanlarda, banklarda aradım durdum seni.
ne kadar uzanıyorsa ışıklar yeryüzüne,
o kadar uzandım sana.
oysa ne kolaymış hayal etmek,
ne kadar yaklaştırırmış olmazlara.
sen yine de hep öyle bak yüzüme,
ya da beni hiç uyandırma.