Bir çocukluk düşüdür bu. Onun olduğu topraklara gitmek, onun var olduğu yerlerdeki insanları merak etmek, havayı başka solumak, suyu başka tatmak. Ondan korktuğun halde yine de hep onun özlemini çekmek. Mavinin…
Mavi çeker de çeker beni… Hem bir yerlerden tanışırmışçasına samimi hem de soğukluğundan korkarmışçasına uzak. Ama yine de yanı başında, belki kaldığın yere beş dakika, belki yalnızca yukarı bakınca…
Huysuzlanan bir bebeğin aniden huzura ermesi gibi benim maviyle tanışıklığım. Yeni yıkanmış çarşafların arasında yüzünde bir tebessümle uykuya dalmak gibi. Kitap kokusuyla kahve kokusunun birbirine karıştığı odalarda uyanmak belki… Belki de çocukluğundan gelen, hoş kokusunun burnundan hiç gitmediği bir bakkaldır mavi.
Sesi umudun sesidir. Kötü geçmiş bir günün ardından iyi hissetmek için yine ona gidilir, ona anlatılır aklından geçen en kuytu düşünceler. Bağırıp çağırsan da hatta kalbine bir fotoğraf bile saplasan mavi asla gitmez yanından.
Düş ertesi günlerde maviye olan özlemle gelirim belki yine. Gelir, kokusunu ciğerlerime doldurur ve güverteye doğru ilerlerken düşündüğüm tek şey bavulumun ağırlığı olur.