Hüzünlendim yine bu gece. Düşünceler neden gece gelip bulur ki insanı? Güneş gökyüzündeyken korkarlar mı gelmeye? Fırsat mı bilirler batmasını?
Yine geldiler bak beynime. Üşüştüler yine gürültüyle. Onlarca soru ile yüklendiler kalbime:
“Ne oldu? Niye böyle oldu? Niye böylesin?” diye.
“Hiç” dedim bütün sorulara. Utanmadan hepsini tek bir cevapla geçiştirdim.
“Yeter” dedim sonra. Kovdum ve attım hepsini en ücra odalara. Kilitledim üstlerinden kapıyı. İki de muhafız diktim başlarına. “Korkusuz” ve “asiliği”. Emir verdim salmayın diye. Zira dün gece “Umursamazlık” ve “Üzüntü” salıvermişti onları. Bu sefer sözümü tutmalıydılar. O odadan hiç çıkmamalılardı.
Ama yok. Üzdüler bir kere beni. Düşünmeye zorladılar her zamanki gibi. Adım attım yine. Çıktım balkona. Diktim gözlerimi o uçsuz semaya.
Yıldızlar. Yine aynılar. Duruyor ve parlıyorlar hayal kırıklığına uğratmadan. Böyleyim ben. Hüzünlendim mi, çıkarım balkona, başlarım yıldızlara doyasıya bakmaya. İşte orada derim. Büyük ayı orada. Büyük bir Cezve gibi duruyor yine karşımda.
Sonra bir yıldız kayar. Daha da hüzünlenirim. İnsanları anlamam ki zaten. Yıldız kayınca dilek dilerler. Saçma. Oysaki üzücüdür o an. Yıldız kayar ve söner. Bir daha da hiç çıkamaz o semaya. Nereye gittiği bilinmez. Hüzünlüdür o an. İnsan niye mutlu olur bir yıldızın kaymasına? Oysaki o diğer yıldızlardan ayrılmak zorunda kalır. Hayır. Hayır. Bu an çok hüzünlüdür. Ben üzülür ve gözyaşı dökerim ardından.
Ah be yıldız. Elimde olsa merdiven dayardım semaya. Tutardım seni. Öper, gözyaşlarını siler koyardım yine eski yerine. Sen orada durdukça göz kırpardın bana. Ben balkondan severdim seni. Kırmadan, incitmeden, öldürmeden severdim seni.
Orada olduğunu bildiğim her an dilek dilerdim sana. Derdim ki; “Keşke hiçbir yıldız kaymasa…”
Yıldız yürekli çocuklara. Dünyanın çocuk yürekli bütün insanlarına…