Küçükken, özgür değiller diye akvaryumdaki balıklara üzülmekti, gelmesi için yollarına su döktüğün umutlarının … Güneşin gülümseyişine hiç şahit olamayan köre, bütün bunları ona resmeden dilsizin çabasıydı, görmek istemediklerin karşısında dik durmak zorunda oldukların… Ve mutluluk, uzunca bakmak için avucuna düşen bir kartanesinin ömrü kadar kısa. Baharın gelmesini hiç istemezsin, kardan bile olsa kalbi, sımsıkı sarıldığın dostunu özleyeceksin. Hatır için sorgulamaya başladığın zaman fincanlarını, içini kemirecek dudaklarından dökülemeyenler . Eskisi gibi yürüdüğün sokaklarda seni saran kestane kokularına selam dahi vermeyeceksin. Kar yağışının senin için sadece soğukluğu ifade ettiğini göreceksin, duygularının donmaya başladığını hissettiğinde… Çok eskiden beri duymadığın, kulaklarının yollunu hasretle beklediği bir ses tonuyla duraksamak ve arkana bakmak için saniyelerin bir asır kadar ağır geldiğini hissetmek. Neden? diye sorgulamaya başlayacaksın, küçükken çizdiğin resimlerde tepede güneş çizdiğin halde evin bacasındaki çıkan duman gibi anlamsız duygularına cevap aramak gibi. Ve şimdi herşey tamam, mutluluğu ; dünyaya gelecek bebeği bekler gibiyim, üzgünüm bugün de tanımadığım duyguların misafiriyim …
Emrah Gök