O zamanlar nicesinde umut. Alaturka bir gülümseme. Vakitsiz tebessümlerde son bulan çığlıklar. Bir gece vakti doğdun. Gecesi elyazmalı, bakışıyla gönülden. Sarıldıkça huşu bulan tamahkâr gaflet. Gaflete bir nihavent. İyi ki doğdun güneş bakışlım…
O zamanlarda daha körpecik duygularımın esiri altındaydım. Dökülmez fenerlerin yılan derisi umutları arasında gördüm seni. Devrimlerden bihabersiz gülüşün var şakaklarından. Büyü aslan yüreklim; yürü canan bakışlım.
Babanın son hıçkırığı ile uyandın. Ansızın esti rüzgâr; duruldu sema. Kaybettikçe olgunlaştın. Daha 5 yaşında sırtlanıverdin yetimliği; yetimliğin o anlatılmaz hicranını.
Zehir zemberek bir edayla sarsıldım olduğum yerden. Osmanlının surları arasında dolaştım kimi zaman. Kimi zaman yetim Mustafa’nın gözyaşlarında.
1905 yılında Kurmay Yüzbaşı unvanı ile şereflendirildin. 5. ordunun komutasına Şam’a giderken; bilirim yüreğinde millet sevgisi dağlanıyordu.
Sonraları vatan telaşıyla dirlik oldu imanımız. 1909’un 31 Mart ayaklanmaları birer basamaktı senin için. Aşılması zor görülen zekâsıyla insanı sınayan Mustafa Kemal’in basamağı.
Yıllar 2015’e tekâmül ediyor. Birbirleriyle yarış halinde milyonlarca neslin; neslinin içinde seni tanımayan milyonlarca gençlik görüyorum. Sağduyusuz insanları gördükçe, özlemle yâd ediyorum seni; senin o haşin gözlerini. Hani ” Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir. ” diye bir sözün vardı. Sanırım bu deyişin bile birçok şeyi anlatıyor.
Sarı öküzün yanında çift koşan köylünün dramını yaşıyoruz; seni kaybettikçe. Senin varlığın, benim tarihimin en güçlü sayfaları. 10 Kasım’ın sadece beşeri kaybın olduğunu biliyorum. O yüzdendir ki araştırdıkça daha nice hazinelerine ulaşıyoruz. Sen ve asker arkadaşların her daim bu milletin istikbal neferlerisiniz.