Dinlediğim şarkılar, izlediğim filmler, okuduğum kitaplar ve küllüğümü dolduran izmaritler..
Benden geriye kalacak olanlar sade bunlardan ibaret mi ? Peki ya kırdığım kalpler, aldattığım ruhlar, oynadığım beyinler… Deştiğim yaralar! yar’lar… Kazdığım mezarlar…
Benden geriye iyi bir şeyler kalmayacak mı ? Sömürdüğüm, erittiğim hayatlar mı kalacak ?
Gerçek şu ki, hayat benden kurtulabilenlerin yaşadıkları zaman dilimi sanırım. Ben yoruldum. Mecalim kalmadı.
İyi şeyler görmek istiyor gözlerim, fakat hak ediyor mu ? Sanmıyorum..
Bir şans yakalamıştım, bir balık tutmuştum. O da elimde öldü… Bilemezdim suda yaşadığını. Bencilce davranmıştım.. Diğer küçük balıkları ise tekrar evlerine geri atmıştım. Bir ben kaldım elimde, elimde sadece ben varım…
O da bana ait değil. Hırpalanmış çizikleri olan bir beden. Ruhumu ise kaybedeli bayağı olmuştu. Bu bir ruh arayışı değil, bu bir hayat arayışı. Çok cömert davrandım. Çooook…
” Kalıplara uymayı reddettikçe, kendime bir kalıp bulamadım. Bulunduğum kabın şeklini alacak kadar sıvı da olamadım ”
Donmuş buz gibiydim. Sivriydi her yanım…Cam kırıkları ile doluydu ayak altım.
Yürüdükçe alıştım, alıştıkça acıdım, acıdıkça ağladım.
” Artık kalmadı gözümde yaşım. Bu başım çok ağırlaştı, kaldıramıyor kasım. Ölü bu bedenim, naaşım. ”
Kaldırılamayan bir cenaze… Kim kaldıracak? Kim gömecek? Gömdüklerim mi ? Üssüme saldırıp ölenler mi ? Üstlerine toprak atıp, üstlerinde tepindiklerim mi ? Kim!
Sanırım onu da ben yapacağım. Kendi mezarımı kazacağım, kendimi acılarla saracağım!
Sımsıkı acılayacağım kendimi! Ve o kazdığım çukura önce kalbimi, sonra beynimi atacağım. Sonra bu bedeni tutuşturacağım. Öyle ki herkes görecek bu ateşi…
Kokusu her canlıyı rahatsız edecek! Dumanı üç gün gitmeyecek çukurumun üstünden!
Annemin avuçlarına gömülüp, ettiği dualarla tekrar semaya yükselir mi bedenim o zaman ?
Yeniden doğar mıyım küllerimden, anka kuşu gibi..
Kimse görmemeli, kimse duymamalı çığlıklarımı..
Haykırışlarımı..
Tanrı bile.
O bile . . .