Çocukları öldürüyorlar,kargalar şahidim.
İris dediğinin ışıltısını yok etmek
Nerden baksan müebbet bu
Evirip çevirip plastik topları tanklara fırlatıyor Anka kuşu kanadından bozma.
Tankların tekerleri patlıyor bir çocuk kirpiği sövüşürken.
Umut, insanın tereyağı olsa ne ekmeğine
Kuru ekmeği olsa ne,soğan da benden olsun
Bi kaç gündür aklından arıtılmış suları hibe ediyor ya kalburüstü yalakası.
Veresiye defteri kabarık gelsin çocuğun ne çıkar?
Hem plastik top dediğin nedir allasen?
Bağırıyorum,
Kargalar çatı diplerinde tozu dumana katıyor izle bak.
Izle çocuğun dünü bugünü el ele.
Bir diyor ikinciye zaman yok, zeytin dalı ince zira.
Salıncak değil, üzerindeki göz sahibi yürekten
Ağır geliyor, tonlarca eder
Kargalar tutuyor çetelesini
Halbuki asfalt dökerlerken toprağımın üzerine
Annem sövmüştü babamı severken,ben burdan anladım annemi
Sülükler dadanmış pencere kuytusu saksılara ve emmiş tohumları
Sülüklere bile kıyamazken anladım annemin merhamet yankısını.
Mum yakıverdik, mum bile ağlıyordu çocuklara.
Koşmaları aynı, teklerken bile düşmeden kurtuluşları.
Zehir zemberek mi desem şiiri bırakıyor sevdiğim biri,
Şiir onu bırakıyorsa ne fena, eziliyor ruhum.
Çocukları öldürüyorlar zift karası yüzleriniz yerin dibine.
Şimdi bi nota lazım gerek bana belki küçük bir fil.
Belki kırık bir kaneviçe bir de zencefil
Esmiyor oysa ki çocukluğundaki karınca tümsekleri.
Bundan ötesi yok, ötesi salıncaklara namzet.
Bağırıyorum gökyüzüne hala benimse
Bir çocuğu güldürmekle dinecek korkular.
Gizliden bir şeker iliştirmekle yitecek kuraklığın.
Çenesi titriyor bak, gözü seğriyor.
Sabah olursa eğer uyandırın.
Yahudi mahallesinde çatlakları oyalı bir duvarım.
Oradan oraya sarhoş kafaların kusmaları seziyor çekirdeğim.
Gök yarılmışsa müezzinden, helal lokmasıyla kuşun.
Ve tam o sırada bağrımda atıyor varoluşçuların damarı.
Perdede sigara yanıklarıyla oynaşmış kara sinek demi görüyorum.
Yağlı kemendi geçirmişler birer ikişer boynuna sineğin.
Berber makasından hallice dönme dolapların zincir telaşı.
Öyle ya yaşıyorsak eğer hep bundan,yaşayacaksak da.
Telvesi dibinde tutsak bi cezveyim bakırdan.
Tren dumanı tütüyor, özlem şimdi bi kitap ayracı.
Kahvesini yudumlarken gözyaşı karışıyor çakıl taşları arasına,
Sıcağına okyanus iriliğinde sevda söylemlerinin.
Bir palyaçonun aşırı koyu makyajıyım.
Ağlamasındayım,akıyor kırmızı boya damarlarında sevişen.
Ölüyor belli belirsiz kuş kafesi yontmalarında.
Nerede daha düşmansın, neresi daha mümkün eskitilmeye?
Kokusuna nazlanıyor tozu toprağı saçlarının.
Namusunu yitirmiş bi metrobüsten beklentin neyse işte.
Insan atığına sevdalanmış ufaklık bi mazgalım.
Bi mazgalın karamsarlığı neyse çekiyor içine soyutladıklarından.
Kum akıyor ve toprak, ve biraz da insanlık gibi genç bir kızın rimeli.
Kurumuş yaprak çırırtısı ne anlatmıyordu ki aynalar kırılıyorken bir bir.
Yağmur alacak verecek davasındayken,
En çok siyah pazar torbaları suça azmettirir.
Saniyeler üvey çocuğu zamanın, dağıtmışlar tezgahını.
Ne uçurtma kaldı gökyüzü şarkıları eskirken ne bir balon.
Tam burada cam özgürleşir,yaşlanır kum saati camı.
Nasıl devleşiyorsa gözlerinde çocuğun bi lunapark imtihanı,
Öyle son bulacak ardında bıraktığın her neyse, ne kadarsa.
Kader deyip geçmenin mümkün olduğu bu aymaz çağda,
Her şeyden biraz, herkese biraz selam .
Öyle azalacak eskilere duyduğumuz özlem.
Ve ölü yalnız öldüğü gün anılacak biliyorum.
Biliyorum çatık kaşlı kelebeğin çırpınışlarından.
Bi tek kitapların son satırlarına haber verin.
Ağlamak insan olmaktır deyin.
Ağlasınlar..
[columns count=’2′]
[column_item]Item inner text here[/column_item]
[column_item]Item inner text here[/column_item]
[/columns][quote style=’1′ cite=” title=”]Quoted text here[/quote]