Bir çöl düşünün; normal görünümünden daha beter ve karanlık. Ve şimdi o çölün ortasına bi nur düşünün. Her şeyi güzelleştiren bir nur… Tebliğini efendiler efendisinin yapmış olduğu bir nur.. Evet aklınızda canlanan o mükemmel nur; İSLAM…
O nur ki öyle bir çölün ortasına gedi. Çöl en kötü halindeydi yani o karanlık dönemde “FATRETEL CAHİL” yani CAHİLİYE DÖNEMİ! Kan davlarının, haksızlığın, adaletsizliğin gırla olduğu o dönem. Kadınlara, o küçük kızlara önem verilmeyen o dönem. Ve o nur… İSLAM… Ve bu güzel nuru tebliğ eden o mükemmel insan, Efendiler Efendisi, Hazreti Muhammed s.a.v, Nur’un içindeki diğer nur.
Şimdi o nuru anlatalım ve nasıl yaşıyoruz daha doğrusu nasıl yaşayamıyoruz ondan bahsedelim…
O Nur, mükemmelliğin temsili… O kara dönemde o kara toplumu aydınlatan ve aydınlatmaya devam eden… Öyle bir topluma gelmişti ki İnsanın yaşaması belkide mucizeydi öyle bir toplumda… Ne kadına önem veriliyodu ne çocuğa… O küçük kızlar diri diri toprağa gömülüyordu ve bu güzel nur buna son verdi. Kan davalarından ortalık geçilmiyordu ve bu güzel din buna son verdi. Haksızıklar, adaletsizlikler, bir insanın aklına gelebilecek en kötü şeylerinde kötüsü vardı ve İSLAM bunada son verdi… Ve bu güzel dini tebliğ eden o güzel insan; Hz. Muhammed Mustafa s.a.v. Her yönden Rabbim mükemmel yaratmıştı onu. Son peygamber, iki cihan serveri…
Efendimiz…Efendimiz hakkında bazı kıssalar anlatıyoruz, hiç günah işlemedi o mükemmeldi diyoruz tabiki öyleydi ve bazıları “tabiki öyle olucak o peygember ona her şeyin en iyisi verildi” diyolar. Burda en iyisi verildi cümesine değinmek istiyorum çünkü böyle diyen biri efendimizin İslamiyet için, bu güzel nur için verdiği mücadeleyi hiçe sayar… Efendimiz babasız, yetim doğmuştu. Annesi 6 yaşındayken vefat etmişti ve öksüz kalmıştı… Hatta 8 yaşında dedesini kaybetti en yakınları artık yoktu… Peygamber efendimiz öksüz, yetim kalmıştı ama bu kara dönemde bozulmamış doğruyu, güzeli anlatmıştı, temsil etmişti. O Muhammed’ül Emin’di… Peki yaşadığı zorluklar yetim ve öksüz kalmasıyla sınırlımıydı? Tabikide hayır daha niceleri var… Efendimiz İslam için her türlü zorluğa katlandı ümmeti için her şeyi yaptı ve bize tertemiz bir din bıraktı peki biz o dinin kıymetini biliyormuyuz..? Bence hayır…
Değerli şairmiz Necip Fazıl Kısakürek’in bizim dinimizin kıymetini bilmemizle ilgili çok hoşuma giden bir sözü vardır; “Güneşi ceketinin astarı içinde kaybetmiş marka Müslümanları”! bu sözü haddimi aşarak yorumlayacak olursam; hepimiz biliyoruz ki astar içi göstermeyen gizli ve saklı bir kumaştır.Ve burada şairimiz güneş olarak benim kanaatimce İSLAMİYETİ o güzel nuru ele almış yani demek istediğim biz İSLAMİYETİ içimizde görünmeyen bir yerde saklıyoruz o içimizde var ama biz onu göstermiyoruz demek istediğim başkalarına gösterip gösterişli olmak değil; kendimizden bile sır gibi sakladığımız bu güzel dini yaşamamak… Marka Müsümanları kısmına gelince; evet adımız müslüman lakin davranışlarımız?. Hangimiz gerçek bir müslüman gibi yaşıyoruz? Adımız var ve bazen bununla övünüyoruz lakin yaşamıyoruz. Efendimizin uğrunda ölmeyi bile göze aldığı bu mükemmel dini yaşamıyoruz… Kendimize yazık ediyoruz. Her birmizin içinde bir çöl var ve adımızda bir nur. İçimizde çölün içine adımızdaki nuru yerleştirebiliriz inşaallah…
Dua ile…
5 comments
Bende tam Yakında dine s’övgü diye bir yazı yazmayı tasarlıyordum..
Yazınızı merakla bekliyorum. İçeriğinin dine sövgü mü yoksa övgü mü olduğunu daha bir merak ediyorum..
Haha adı üstünde s’övgü… 😉
bende merak ettim şimdi;))
En kısa zamanda yayımlamanızı bekliyoruz o halde. :))