Dün marketten alışveriş yaparken bazı gıda ürünleri nedense dikkatimi çekti ve bu gıda ürünlerini kimler üretiyor, üretmekle yetinmeyip dünya pazarına kimler sokuyor, diye merak ettim. Çünkü bazı gıda ürünleri ve bunların paketlenip satılmasını hem zekice buluyorum hem de marketlerde kendi kategorisindeki ürünlere göre hayli pahalı ücretler karşılığında satılıyorlar.
Dikkatimi çeken ilk ürün Nutella oldu. Gerçekten İtalyan harikası diyebileceğimiz bir lezzet olarak her yaştan her insana hitap eden bir lezzet olduğu kesin. Üretimini basite indirgemek gerekirse çikolata ve fındık. Formülü basit gelebilir ama dünya fındıklarını tüketiyor her gün, aç bir fındık canavarı gibi. Nutella, 1 sene içinde dünya fındık rezervinin %25’ini kullanıyor ve bu rezervin yaklaşık %62’sini Türkiye üretiyor. Ama zeki bir İtalyan çikolata ve fındığı doğru oranda yan yana getirerek dünya piyasasında önemli bir marka oluyor. 19.fabrikası da ülkemizde yer alan Nutella, fındığın en kârlı değerlendirildiği yatırımlardan biri olabilir.
Dünyanın fındık ambarı olan ülkemizde ise global pazara Nutella kadar başarılı bir giriş yapabilen şirketimiz bulunmuyor. Tabi ki umut veren yerli firmalarımız var ama Nutella bir Alex ise onun yanında hiç kimse bir Alex değil…

Hadi kahvaltı soframızdan devam edelim. Bizim kültürümüzde kahvaltı sofralarımızın vazgeçilmezleri vardır. Bunun en güzel örneklerinden biri zeytindir. Biz zeytini, zeytin yağının içine koyup zeytin yerken ekmeği de zeytin yağına banabilen özel bir milletizdir. Ağzımızın tadını biliriz ve ben bununla gurur duyuyorum. Herhangi bir şarküteriye gittiğinizde envai çeşit zeytin bulursunuz. Siyah zeytin ve en az 4 farklı türü, yeşil zeytin ve en az 4 farklı türü ki yeşil zeytine bir parantez açmak isterim; çiziği, irisi, turşulusu ve son zamanlarda islisi bile var kendisinin.
Zeytin bizim coğrafyamızın ve Akdeniz coğrafyasının gerçekten mucizesidir. Ülkemizde özellikle Marmara ve Ege bölgelerini meşhur eder zeytin ve zeytinyağı ama Artvin’de ve Hatay’da da yetiştirilir ve işin güzelliği de buradadır zaten. Ege zeytini ve zeytinyağı ile Marmara zeytini ve zeytinyağı benzemez birbirine. Hatay tarafından gelen zeytin ve zeytinyağı ise daha aroma olarak Marmara ve Ege bölgesindeki zeytin ve zeytin yağına benzemez. Artvin zeytinini hiç deneyimleyemedim ama elbette kendini ayırt edici bir lezzeti vardır. Sıcak sıkım ve soğuk sıkım olmak üzere farklı yöntemlerle zeytin yağı üretilir ve Balıkesir körfezden İzmir’e kadar, Bandırmadan Kapıdağ yarımadasına, Akhisar’dan Antakya’ya kadar ülkenin birçok yerinde leziz zeytinler ve zeytin yağları üretilir.
Zeytin yağı konusunda dünya üretiminde bir sıralama yapmak gerekirse, zeytinyağı üreticisi ülkeler sırasıyla, İspanya, İtalya, Yunanistan, Türkiye, Tunus ve Fas’dır.
Yine kahvaltı soframızdan devam edelim. O yüzden domatesle devam ediyoruz. Ülkemizde farklı çeşitleri ve meşhur yöreleriyle domates bizim kahvaltılarımızın zenginliğidir. Ülkemizde domatesin açık alanda yetiştirilmesi için en uygun alanlar Akdeniz ve Ege bölgesinde yer alır. Antalya, Mersin ve Adana domates üretiminin en fazla olduğu illerdir. Yine de ülkemizde domates dendiği zaman akıllara Çanakkale gelir. Domates salçası gibi domates türevlerine girmiyorum bile. Peki meşhur bir domatesli ürünümüz var mı?
Peki bu kadar farklı ilde üretim yaparken dünya pazarındaki payımız nedir? UN-Comtrade’in 2018 yılı verilerine göre dünya domates ihracatında Meksika birinci sırada yer alırken Hollanda ikinci, İspanya ise üçüncü sırada yer almaktadır. Beşinci sırada ise Türkiye yer almaktadır.
Bu ürünlerin dışında üzüm, portakal, mango, kivi, muz, limon, mandalina ve karpuz üretimi… Kısacası tam bir tarım ülkesiyiz. İklimimiz ve toprağımız o kadar bereketli ki dünyada yetişen hemen hemen her türlü meyve ya da sebzeyi üretebilme becerisi var coğrafyamızın.
Ama… Ama zeki girişimcilere ihtiyacımız var. Pringles, Nutella, Toblerone ve daha nice global pazara çıkmaya hazır doğru yatırım fikri, doğru ambalaj ve doğru tanıtıma ihtiyacımız var. Ülkemiz bir tarım ülkesi olduğu zaman geri kalmış bir ülke olmamız söz konusu değildir. Ama ülkemiz ürettiği tarım ürünlerini sadece satacağını düşünür ve onların işlenip geri gelmesini beklemek gibi bir tembellik yaparsa o zaman elin oğlu gelir 3 kuruşa aldığı hammaddeyi işler ve bize 10 kuruşa satar. O zaman da asla dünya ülkelerini yakalayamayız. Ürettiğimizi işlemeli, paketlemeli ve dünyanın en güzel üretim ülkesi olan Türkiye’yi ambalajlanmış gıda pazarında adım adım ileriye taşımalıyız.
Eskiden mahallemizde sokakta oynardık, kızlar, erkekler, abiler ve ablalarla. Saygıyı bizi koruyan abi ve ablalardan öğrendik. Sevgiyi ise koruduğumuz küçüklerin yüzündeki tebessümden. Mahallemizdeki dut ağacı, incir ağacı ve erik ağacına çok daldık. Dalmak, biz öyle derdik ağacı yağmalama işlemine. Ve dikenleri batardı böğürtlenin biz toplamaya çalışırken. Ama ağacın dalını kırmazdık asla, böğürtlenin dikenlerini yolmazdık biz. Bilirdik eğer o ağacın dalı kırılırsa küser ve seneye meyve vermez. Bilirdik onun da canı vardı. Ama en önemlisi bilirdik doğaya vermeden doğadan alınmaz. Biz o ağaçlara sevgimizi verirdik, can suyunu dökerdik ektiğimizde, yağmur az yağdıysa o sene pet şişelerle su taşırdık altına. En sıcak günlerde gölgesinde serinlerdik ve klimalar yoktu ne güzel o zamanlar.
“Milli Ekonominin temeli ziraattır.” Mustafa Kemal ATATÜRK