Yürümek istiyorum o sokaklarda,
Yedikule Gazhanesi’nin aydınlattığı sokak lambalarıyla.
Şafak yeni mi söküyor yoksa tan yeri çoktan mı ağardı bilmiyorum ama
Bir sarı ışık vuruyor, tüm manzaraya.
Ama bu sarı, canlı, haşin bir sarı değildir hay’lettiğim.
Islak bir sarıdır o, suyu hatırlatan yeşile çalan bir sarıdır.
Yürümek istiyorum o sokaklarda,
İşte karşımda, başardım..! Görebiliyorum.
Taş yollu, taş kaldırımlı mahallemin taş evi…
Görecek mi, kalacak mı acaba, yalnızlığa..!
Çevredeki ahşap evler yanacak da kalacak mı benim bu kahverengi taştan evim,
Merak edecekler mi acaba hikayesini, akıllarınca?
Küçüktür benim evim,
Dıştan bakınca ince uzun kapısı yanında yine ince uzun tahtadan çift kanatlı panjurlu penceresi.
Bir de üst katı vardır, alt kattan geniştir birazca
Orada da ince uzun aşağıdakinin tıpkısı iki adet pencerem vardır.
Tahtadır çatısı, kışları akıtır, fazla çıkmam oraya.
Bir kap koyarım lak lak dolar durur.
Küçüktür benim odam,
Bir gaz lambam vardır ananemden kalma
Önü kaplıdır, kırmızı vitray bir plakayla
Teslim alır odayı bütünüyle, kırmızının karanlığıyla.
Ufakça bir masam, yanlarında ve üstünde kapaklı birer kitaplık…
Koyu ağaç rengidir tümüyle.
Ben önümü zor görürüm ya, masam hiç görünmez, tam istediğim gibi,
Arkada, duvara yaslı eprimiş çarşaflı bir yatağım vardır altına koyarım yorganımı; kafi gelir, kış için,
tam istediğim gibi,
Kimse var mıdır peki bu evde benden başka?
Hayır yoktur. İşte tam istediğim gibi…