Çok kirli bile sayılamayacak kadar kirli bir dünyada olduğumu anladığımda üstümü kirletmeyi henüz bırakmıştım. Bir odam vardı anahtarını henüz kaybettiğim belki de sessizce odamı terk eden anılarımda kalmıştı ağlamalarımız. Azalmış gülmelerimiz ise en fazla ağlarımız kadardı. Hepimiz odamızın anahtarına suç buluyorduk. Hiç dinlememiştik birbirimizi ama çok şey anlatmıştık. -tık diyorum, çünkü artık üstümü kirletmeye tekrar başladım. Hiç bir zaman oraya ait olmamıştım ama şunun da farkına varmıştım; bir şeye ne kadar alışarsan o kadar alıştığına benzersin. Eğer karşı çıktığında yaşarsan gitgide karşı çıktığına benzersin.
Bu bir teslimiyet değildi aslında bir şeyin yansımasısıydı. Islak bir kaldırımın sana fısıldayacağı sözlerdi. Henüz ilişkisini bitirmiş bir kadının mutluluğu arzulamasıydı, vazgeçmekti, hiç sonlanmayacağını düşündüğün bir hikayeydi. Çünkü her hikaye bir yaşamın bitiminde var olurdu. Hiç görmediğin bir ülkeyi özlemekti, bu kaldırımda duran bir dilencinin neden orada olduğunu sorgulamaktı. Canı kanı olan ama ruhunu kaybetmiş insanlarla arkadaş olmak gibiydi.