savun beni siyah, unutulmuşluklarından sıyrılıpta mahkememin baş köşesine geç; ağladıklarımı anlat onlara yada duvarlarımda kuruttuğum günahlarımı sakla saklandığın yerlere. Anlatamıyorum ben beni siyah. Bir sen anlatırken bana beni, Ay’ın yeryüzünü yalnız bıraktığı gecelerin curcunasında. Tesadüfen; ne beyaz ne siyah, kararsızlığından eyleme düşkün bir gri kitabın çizik dolu sayfasında rast geliyorum o dışlanmış rengin yakarışına. haviye çığlıklarından mahrum kalmış kabir kadar sessiz içimdeki o siyah. O siyah, ben siyah, biz siyahız. Sana benzettiğimden seviyorumdur belkide siyahı; o kadar yorgun öylesine ölüsün ki şu dünyanın penceresinde, mahkum bir meczup gibi gelirken kapının yanına o sevdiğin siyah deri ceketle. Muhtemelen Hamuş kalıpta Mahvel’e muhtaç olurum yine o iki metrelik bankın sondan yirmi birinci kilometresinde. Seni bana hatırlatsın diye konuştuğum varlık öldü iki saat evvel. ne olduğunu söylemeyeceğim merak etme, aramızda sır kalacak ancak siyah kollanacak bu sırrı yıllardır bir güzellik dokunmamış omuzlarına; üzgünüm rahmetli biz siyahla çok severdik seni oysa ki.