Karanlık ve soğuk bir geceydi. Korktuğu için güçlükle uykuya dalan Jane bir kabus görmeye başladı. Babasını kaybediyor, bu dünyada bir başına kalıyordu kabusunda. Yaşlı adam, gözleri önünde intihar ediyordu. Babasının kendi canına son verdiği o ipte bir zarf buldu. Titreyen elleri ile zarfı açıp içindeki kağıdı okumaya başladı. Babası, ona bir vasiyet yazmıştı. Ölü bedeninin yakılmasını, küllerinin ise evinin yakınındaki nehre atılmasını istemişti. Bu dünyadan o kadar bıkmış bir haldeydi ki kendini tamamen yok etmeyi arzulamıştı.
Kahverengi saçları terden sırılsıklam olmuş bir şekilde, sıçrayarak doğruldu yatağında. Dışarıda bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu. Gördüğü kabusu hatırlamak kalp atışını hızlandırmaya yetti. Vücudunda bütün duyguları örtbas edecek kadar endişe hissediyordu. Babasını bir an önce görmeliydi. Yanında duran, destek olan tek kişi babasıydı ve onsuz bir hayatı hayal bile edemiyordu. Yatağından çıkıp koşar adımlarla bilgisayarının yanına gitti. Babasının evi yaklaşık beş saat uzaklıktaydı. Otobüs biletlerine bakması işe yaramadı çünkü hiç bilet kalmamıştı. Şansını trenden yana denemek istedi. Bu sefer şans onun yanındaydı. Yarım saat sonrasına, kalan tek boş yeri almıştı. Hayatı boyunca geceden, karanlıktan korkmuştu ama bu gece babası için yola katlanmak zorundaydı.
Trene vardığında umduğundan daha küçük, daha karanlık bir manzarayla karşılaştı. Korkusunu bildiği ve yolculukta zorlanacağını tahmin ettiği için yanına uyku ilacını almıştı. Koltuğuna oturduktan sonra ilacından bir tane alıp gözlerini sıkıca kapattı. Yaklaşık bir kaç dakika sonra derin bir uykuya daldı fakat kabus onun için bitmemişti. Uykusunu zehre dönüştürecek bir kabus daha gördü. Babasının ruhu, ölümünden Jane’i sorumlu tutuyor ve ölmesini istiyordu rüyasında. Gözlerini açtığında iki damla yaş süzüldü yanaklarından aşağıya. Zorla ayağa kalkıp, kendini trenden dışarı attı. Şuan tek düşündüğü, tek istediği babasının yanına gitmekti.
Yeni doğan güneşe karşı, boş yolda yürüyordu. Evin bulunduğu sokağa girince çocukluğu canlandı hafızasında. Babasının evine yaklaştığında ise kapının önünde büyük bir kalabalık gördü. Telaştan elindeki çantayı yol kenarına atıp, kalabalığı aşmaya çalıştı. Evin kapısından zorla da olsa içeri girdiğinde tavanda asılı duran cesetle karşı karşıya kaldı. Her şey o kadar korkunçtu ki gördükleri karşısında donup kaldı.
Polisin eve gelişi, cesedin kaldırılması, ortalığın toplanması… Hepsini oturduğu yerden ölü bir ruh gibi izlemişti. Trende gördüğü kabus geldi aklına. “Suçlu benim.” diye düşündü. “Daha erken gelmeliydim.”
Kalbindeki ağrıya rağmen, inatla ayağa kalktı. Babasının küllerinin atılmasını istediği nehre yöneltti adımlarını. Bakışları bir nehre bir güneşe kayıyordu. Gözlerindeki yaşlar durmadan akıyordu artık. Sonuna gelmişti kendi hikayesinin. İçinden son kez “Özür dilerim baba.” diye geçirdi. Daha sonra kendini sonsuzluğa, ölüm meleğinin kollarına bıraktı. İşte şimdi bütün acıları dinmişti.