Dün akşamdan karar vermiştim, bugün odamı toplayacağım. Uyandım, neşeli müziklerle kendime geldim. Öğle saati yapılan kahvaltı ile pazar gününde olduğumu hissettim. İşe koyulmak için kolları sıvadım. Balıklara yem vererek başladım. Çok acıkmış olacaklar ki hızla yükseldiler suyun yüzeyine. Sonra perdeleri açtım, pencereyi araladım ki odam havalansın. Her ne kadar güneşli bir gün olsa da kış mevsimi kendini hiç unutturmuyordu. Buz gibi havası vurdu hemen yüzüme. Soğuk havayı ciğerlerime doldurduktan sonra içeri döndüm tekrar. Pijamalarımı katlayıp çekmeceye koyduktan sonra yatağımın başucundaki sürahiye ilişti gözüm. Aldım onu mutfakta bi güzel yıkadıktan sonra su doldurup odama getirdim. Bir bardak su doldurdum kendime, içmek için yatağımın kenarına oturdum. İçtim, bardağı kenara bırakıp yavaşça yatağa yerleştim ve bilgisayarımı kucağıma aldım. Hava serin diye pencereyi kapattım sonra. Ekrana ışık vurduğu için perdeyi de çektim. Eski fotoğraflar ile zaman tünelinin derinliklerinde duygusal bir yolculuk yaptım. Zamanın bir türlü geçmediğinden şikayet ederken meğer ne çok zaman geçmiş. Nasıl oldu anlamadım akşam olmuş. Güneş kırmızı bir top gibi ufukta duruyordu perdeyi aralayıp baktığımda. Erinmedim, üşenmedim (!) güneşin o güzel halini çektim fotoğraf makinamla, internette arkadaşlarımla paylaştım. Tv’de ilgimi çeken haberlere göz attıktan sonra birbiri ardına eğlence programları başladı. Kendimizi, zamanı, herşeyi unutturan programlar… Sabah katladığım pijamalarımı saat ilerleyince çekmeceden alıp giydim. Yine yatağımdayım yazıyı bitirip uyuyacağım. Ee ne oldu? Yalan oldu benim oda toplama işi. Dişe dokunur bişey yapmamıştım zaten, yaptıklarımı da elimle bozdum. Tek karım balıklara yem vermiş olmam. Feda olsun haylazlara yine olsa yine verirdim.