Gördüm onları! Hayat denen daracık bir gardırobun içinde sıkışıp kalmışlardı. Ruhları, ilmek ilmek örülmüş deriden kıyafetlere kelepçelenmişti. Yüzleri, sanatçının boyadığı mistik bir tabloydu. Her bir dikiş özenle atılmıştı, ruhun mucizevi güzelliğini, maddiyatın kuru gösterişiyle örtmek için. Kalpleri dondurulmuş, beyinleri törpülenmişti. His adı verilen bir zehirle ömür boyu aciz bırakılmışlardı. Toplum halüsinasyonuna kendilerini kaptırmış, yalnızlıktan eriyen benliklerini hiçe saymışlardı. Özgürlüklerini ellerinden almak, çocuğun elinden şekerini almak kadar kolay olmuştu. Onlar, kendilerini hükümdar sanan soytarılardı. Gardırobun sahibinin kırık oyuncaklarıydılar.