Bugün Dünya Radyo Günü’ymüş a dostlar. Bu anlamlı günün anısına başımdan geçen radyo maceramı anlatmak istiyorum. Rezilliklerime gülmek isyeten varsa toplanın anlatıyorum!!!
Hayatımda en çok istediğim şeylerden biri de radyocu olmaktı. O zamanlar lise tercihlerini yapacağımız dönem. Ben kendimi yırtıyorum radyocu olcam diye. Batıkent’te bir lisede bu bölüm vardı. Çıldırıyorum oraya gitmek için.Bana göre hala farklı bir yerde olan bu meslek etrafımdakiler tarafından ‘’bu kızı deli mi dürttü?’’ sorularına maruz kalmama sebep olan bir meslektir. Tüm çabalarıma rağmen malum liseye gidemediğimi söylememe gerek yok sanırım.
Pes etmek biz kızların fıtratında yok. Radyoda çalışmak için illa okumaya gerek yok diye kendimi avuttuğum sıralarda sınıf arkadaşım dinlediği bir radyonun ismini verdi. Evde internet ne gezer o dönemlerde.. Gördüğüm ilk internet kafede buldum kendimi. Hiç bilmediğim radyonun adresini araştırmaya başladım olmazsa iki el counter strike oynar eve dönerim dedim. (O zamanlar meşhurdu) Sevgili sınıf arkadaşım, şuan bu yazıyı okuyorsan eğer özür dilemicem valla kusura bakma bildiğin keko bir radyo dinliyormuş kız. Baya sıkı takipçisiydi hatta. Güç bela adresi buldum bin beş yüz havayla çıktım yola. Kırmızı halılarda karşılayacaklar sanıyorum. Sebebi kendime olan özgüvenden değil radyonun ameleliğinden.. Etrafında insanlara dair yaşam belirtisi olmayan, damacana su satan bir dükkanın yanında olan radyoya ilk adımımı attım. Keko herifin biri çay demliyordu.(Sonradan öğrendim patronun ta kendisiymiş) Hayallerim bilmem kaçıncı kez suya düşerken içeri girdim.İlk pişmanlığımı o dakikada yaşadım. Geri dönmek istedim ama geç kalmıştım yani ne deseydim herife.
-Ayy pardon bey amca ( en az 50 yaşında vardı patron) damacanacıya gidiyordum mu deseydim? Zaten iyi ki de dememişim. Giriş kapısını dükkanın etrafında beş tur attıktan sonra bulmuştum, o sırada kameradan izleyip kim bu salak demişlerdir eminim..
Umutlarımın tükenmişliğinin verdiği rahatlıkla bodozlama konuya daldım, kızım küp burdan sana iş çıkmaz dedim kendime. Amma velakin bey amcamız öyle düşünmedi. Bildiğin beni ciddiye aldı yarın gel başla dedi.
Ben şoookk…!!
Radyo hakkında düşündüğüm ne kadar kötü düşünce varsa hepsi uçup gitti akımdan. Böyle döndüğümü hatırlamıyorum. Gözümde herkes Muzo gibi gözükmeye başladı. Hani şu ünlü radyocu varya, o derece bir dönüş yaptım. Henüz başıma geleceklerden haberim yok tabii.
Kısaca radyonun işleyişi şu şekildeydi:
Toplamda 3 tane keko bulmuşlar (yayına bağlananlara ‘’ gardaşım’’ şeklinde hitap edecek kadar kekolardı) Dinleyici sayılarını söylememe gerek yok sanırım siz şurdan anlayıverin. Gelen mesajları çoğu kez kendileri uyduruyorlardı… Neyin içine düştüğümü düşünürken işten ayrılmayı düşünmedim. Üstelik yayına çıkana kadar maaş vermeyiz şartını da kabul etmiştim. Doğru düzgün dinleyicisi bile olmayan bir radyoya kızın biri gelip iş başvurusu yaptı. Onlar bile şaşkındı bence.
Bana kullanılmayan bir odayı tahsis ettiler sağolsunlar. Oda dediysem dört adımdan sonrasını atamayacağın, enlemesine bir buçuk adım anca olan bir yer. Zaten dört adımlık kısımdan bir adımlık yere bilgisayar koymuşlar. Kendi kendime yayın kayıtları yapıyorum. Dinleyici bağlanmış gibi yapıyorum, gelmeyen mesajlar uyduruyorum. Yaklaşık üç ay bu eziyete neden katlandığımı bilmeden dayandım.Baktım bu işin sonu şizofrenliğe doğru gidiyor. Boru değil yani üç ay boyunca her gün saatlerce olmayan mesajlar okuyup, olmayan insanlarla konuştum. Çay demleme işi de bendeydi söylemeyi unuttum. Maaş bile almadığım işimden istifa etmek için ( bende ki kafaya bak) patronun yanına gittim. O da anlamış olacak ki ben söze girmeden iyi bile dayandın dedi. Hayvan herif baya farkındaymış eziyet ettiklerinin. Çay demlediği günlere geri dönmemek için beni işten çıkarmadı ve’’ artık yayına girmeye hazırsın’’ dedi. Delirmemi bekledi bence bilmiyorum. Maaşa da bağlandım. Bir sıfatım olarak ertesi gün işe gittim.
Tüm radyoculuk hayallerimi bana tahsis edilen o dört adımlık odada gerçekleştirmişim zaten. Bunu gerçek bir yayın yaptığımda anladım. Hayattaki şansımdan bahsetmek istemiyorum onu da siz şuradan anlayıverin. İki ay sonra radyo battı ve tüm kekolar olarak işten atıldık..