Niye sevdim seni? anlat dedim.Anlat ki, herkes görsün aşkı,aldanmayı dedim,dedim ama senin benim aşkımı birkaç ulvi sözle tanımlayacak olman da buruk bir kalp ritmi nüksettiriyordu göğüs kafesime.İçim içime sığmıyordu fakat bir kez daha anlat dedim,anlat ben nasıl sevmişim seni.Sonra ışıklar kesildi.Derken topluluktan yükselen çığlıkların arasında sayıkladım:Öp beni!
O öptü,ben anlattım onu nasıl sevdiğimi.
Daha önce geldiğim bu evde,telefona bakan asosyalleri tek bir nefeste öldürmekti tek çare.Ben böyle seviyordum onu.Delicesine.
Aldım bir keskin bıçağı mutfaktaki dolabın en küçük çekmecesinden.Bir yetmez dedim,avuçladım hançerleri.Girdim karanlık salona,savurdum bir bir gölgeleri perdelere yansıyan ruhsuzlara.Sevinç kahkahalarım bastırdı onların çığlıklarını.Bir müddet sabit durdum.Bir telefonun ışığı yanıyordu hala usul usul,direnircesine gerici bir siyasal harekete.
Derken ışıklar yandı, sahne canlandı.Elinde o telefonu tutan sendin.
Daha garibi,salladığım bıçak darbeleri bir tek beni yaralamıştı.Herkes bırakmıştı telefonu elinden bu sıra,bana bakıyorlardı.Derken kan bitti.Yere yığıldım.
Hani aşkımı anlatacaktım sana? Anlatmalıydım.Bir bıçak vardı ki omzumun içinde,senin suretini yansıtıyordu. Çektim çıkardım bıçağı,kavradım.
Arkama bile bakmadan sapladım.Derken düştü yansıman yanı başıma.
Dur gözlerini kapama dedim,gördün mü seni nasıl sevdiğimi? Baktı bana gözlerini sosyal medyaların hepsine kapamadan beş saniye önce:Anladım dedi.
O gitti,ışıklar söndü, etraf yine telefona sarıldı,bense sana.
Şimdi ölebilirdik. Baş başa,eski usul,tüketimsiz,acımasız,gerçek bir biçimde…