Birçok kişiden,olaydan,hatta küçük sırrımız olarak kalan acılarımız…
çürüte çürüte bitiren aydınlığımızı,karanlık bir kan misali salıverir benliğimize ve ruha işlemeye başlar. Ve bizlere günün sonunda mutluluk sembolümüz gibi takarız yüzümüze maskelerimizi. İnsanlar önlerine ayna konmuş gibi görürler bizleri. Aslında ne görmek isterlerse onu görürler bizlerde. Gecenin en karanlık ışığı gibi,yakıcı bir ateş gibi,aydınlığın ruhtan acı yankılarla ayrılışı gibi…
hissedemeyen birine anlatmak nasıl münkün olabilir ki? Görmeyen birine gökkuşağını anlatmak gibi,duymayan birine bir şarkının hissettiklerini hissettirmek gibi…
Bizler iki yüzlü insanlar değiliz. Bakamayacakları kadar karanlığız ve bizler gökkuşağınızı siyağa boyamamak için takarız maskelerimizi. Sözlerimiz beyaz olsa bile anlatmak istediklerimiz hep siyahtı. Her bir gözyaşı aydınlığımıza atılan derin bir karanlık,iki elimizde bir aydınlık ve bir karanlık aşağıda olan ise hep saf aydınlıktı…
Siyağın savaşında beyazın yok olduğu saklı dünyamız…ruhumuz…
Acıların üzerine örtü örtmek ne zordur. Bilinmez ipuçlarıyla bilinmez sırrı çözmek gibi. Olanı yok,olmayanı varsaymaktı bizim olayımız. Sahteliği gerçeğe çevirirmişçesine takmaktı o maskeleri…