Yaşıyoruz.
Saniyelerin ya da dakikaların hesabını yapmayı bıraktık.
Hayat denen bu mayın tarlasında yıllar önce filizlenip büyüyen bizler yaşadığımızı iddia ediyoruz. Hepimiz bir kitap sayfası gibiyiz adeta. Hayat bizi okumak için sağdan sola ya da soldan sağa çevirirken üstümüzde yazılanları okumuyoruz. Daha doğrusu içimizde yazılanları diyelim. Kimimiz kitabın içinde, katili bulunan kurbanın, mezarında rahat yattığını belirten cümleler gibiyiz. ”Ruhen ölüyüz, olsun yine de nefes alıyoruz, bedenen yaşıyoruz.” diyorlar. Başka bir kitabın 93. sayfasında aşkından deliye dönmüş bir kahramanın sevgilisi için köprüden atlayışını somutlaştıran insanlar var. Hepimiz bir roman cümlesi gibiyiz adeta. Hemen yanımızda duran cümleyle bir bağlaç sayesinde bağlanamayınca yalnızlığımız yüzünden devrik düşüyoruz. Tamamlanmayı, okunmayı – ama bu sefer gözlerimizden okunmayı- bekliyoruz. Hepimiz bir şiir dizesi gibiyiz adeta. Hislerimizin ölçülü olması gerektiği öğretiliyordu hep bize. Bunu da hep şiirlerle yapmışlardı üstelik. Kalıbımıza sığmadığımızı anladığımız zamanlar gelmişti. Belli bir kalıptan çıkmasına çıkmıştık bu sefer ama ani anlam parçalanması yaşamaya başlamıştık.
Her neyse, ben Elif, bizim buralarda hava hep parçalı bulutlu, yaşamak dumanı tüten kahve, duyduklarımız müzik ve gök gürültüsünün ardından gelen yağmur sesi, nefes almak da adeta bir kitap cümlesi..