İlginç bir manzara! Yer yer kar kümeleri uzanıvermiş heybetli dağın koynuna, dağ da buyur ediyor. Bir yandan güneş okşuyor ayazlı Ocak ayını bütün görkemiyle. Ben de bu manzarada durmadan yol alıyorum. Bu heybetli dağların arasından, merhametli güneşin kollarından usul usul kaçıyorum. Uçsuz bucaksız düzlükler çıkıyor karşıma, kimisi bakımlı kimisi öylece bırakılmış. Kimi tarlalarda bana hiçbir zaman sevimli gelmeyen, kargaların umarsızca rahatsız ettiği şu sevimsiz korkuluklar var. Yine ürperdim! Gözüme bir şey takılıyor o an; bir çoban. Zayıfça bir çocuk, metrelerce öteden görebileceğiniz bir masumiyet örtüsüyle geziyor sanki; öyle samimi. Başını kaldırıyor, bakıyor akıp gittiğim yola, elini kaldırıyor. Selam olsun sana da! Acaba görmüş müdür beni? Bilinmez. Ama birilerinin onu izlediğini biliyor, bu yeterli. Selam olsun çocuk! Az ileride dumanı tüten bir ev, tabii ev denilebilirse. Derme çatma bir çatısı olduğunu ‘’varsayabileceğiniz’’, hemen yan tarafında küçük bir kömürlüğü olan, kömür çuvallarının kapı eşiğine yayıldığı küçükçe bir ev. Şehir hayatının sözde ‘’modern’’ olan ancak huzurun gramını bile taşımayan o yapılara kıyasla çok daha samimi bir ev bu. Sobanın üzerine konulan portakal kabuğunun kavruk kokusunu, kızartılan kestanelerin o muhteşem tadını, çocukluğumuzda yine sobanın üzerine iki damla su sıçrattığımız zaman çıkan o ‘’Cossssssss!’’ sesini ve beraberinde hissettiğimiz o abartılı heyecanı kimler bilir ? Bilmem kaç kilometre boyunca tanık olduğum her sahne, her dakika hayatımın adeta bir parçası niteliğinde. Tanımadığım, adını duymadığım, izini dahi bilmediğim kimi yerlerin hayatımdaki orijinal parçalar halini alması ne de ilginç.. Biraz daha yol aldıktan sonra otobüs mola vermek için duruyor, işte o sırada da türlü türlü manzaralara ev sahipliği yapıyor gönlüm. Birbirinden ayrılan insanlar, birbirine kavuşan insanlar, bekleyen insanlar, beklemek istemeyen insanlar, homurdananlar, uyuyanlar… Her biri benliğimin bir parçası, her biri hayatın farklı kulvarları. Tam da bu yüzden seviyorum yolculukları. Hayatın kendisi bir yolculuk değil mi? Bir sürü durağı olan, kimi zaman hüzünlü kimi zamansa yaşanmaya değer..