Bazı anlamsız sesler duyuyorum. Ne olduğunu, o seslerin nelerden bahsettiğini anlamaya çalışıyorum lâkin o sesler o kadar birbirine karışmış ki kimin ne söylediğini ya da söylemek istediğini bir türlü çözemiyorum. Çocukluk arkadaşım Hasan, mahalledeki kız Nagehan, İlkokul öğretmenim Şaduman hoca, mahalle bakkalımız İsmail abi… Hepsi ve daha niceleri… Mesela lise yıllarımın ilk aşkı, yüzünü zor hatırlıyorum halbuki ama sesi; Sürekli konuşurdu herşeyden. Nereden bulurdu bu kadar konuyu ve nasıl da iştahlı ve hararetli anlatırdı her olayı… Adı neydi? Dur bakiyim. Yok hatırlamıyorum. Ne acı değil mi, bir zamanlar dünyanın onun yüzünden döndüğüne adım kadar eminim. Geçen gün kitaplığımı karıştırırken eski bir defter geçti elime. Birşeyler karalamış atmaya kıyamamışım kaldırmışım yine diye düşündüm önce, sayfaları açıp baktığımda küçücük bir tarih dikkatimi çekti. 23.Aralık.1976 İnsan ne zaman yaşlandığını anlar biliyor musun? O tarihi gördüğüm zaman yaşlanmadım ben, yaşlandığımı hissettiren geçen bunca zaman değildi. Yaşlandığımı; bu kadar meraklı olduğum ve bu kadar hayata karşı beklentilerimin fazla olduğu zamanları o deftere gerçek anlamını bile sonradan öğrendiğim kelimelerle yazmaya çabalamamdan anladım. Gerçekte bir insan merakını ve hayretini yitirdiğinde yaşlanıyordu. Beklentilerini ve beklediği insanları en aza indirdiğinde, içinden yapacak ya da söyleyecek hiçbir şey gelmediğinde… Ne çok şey yazmışım meğer o deftere; bak mesela şöyle bir şiir yazmışım: Hep böyle kal İster dünya değişsin, İster kainat, İsterse hiç insan kalmasın hayatta. Ama sen yaşa ve hep böyle kal… Kimbilir belki de sonradan nefret etmişimdir bu şiiri yazarken düşündüğüm kişiden. İnan kim olduğunu bile hatırlamıyorum ama belliki değer verdiğim birisiymiş… Sahi söylemeyi unutuyordum. Defterin içinden bir de resmim çıktı o günlerdeki halimi unuttuğum anda bana hatırlatacak cinsten. Ne kadar da tipsizmişim dedirtecek ama ne kadar da saf ve içten güldüğümü tekrar gördüğümde bu düşüncemden utandıracak bir fotoğraf. Hayatla ilgili bir sürü hayali olan, başarmak için biraz ürkek ama heyecanla o zamanın gelmesini bekleyen… Adeta 43 yıl sonraki bana bir meydan okuma gibi ve bir o kadar da kararlı bakışlar. Saf ama kararlı… Ne oldu da 43 yıl sonraki ben bu kararlı gözleri kaybettim? Hangi sokaktan geçerken yanlış yola saptım? Ve en vahimi kimlerle neler yaşadımda kendimi bu labirentvari zihin sarmalına hapsettim? Son günlerde sesler duyuyorum biliyor musun? Anlamsız olduğunu düşündüğümden mi yoksa gerçekten bir anlama olmadığından mı bir türlü yorumlayamadığım sesler? Bu sesler dışımda olsa çoktan duyardım. Lâkin içimde ve o kadar çoklar ki, sürekli aynı şeyleri tekrarlıyorlar. Ne söylemek istediklerini bir türlü çözemiyorum. Galiba yaşlanıyorum. Bir insan yaşlandığını ne zaman anlar biliyor musun? Geçenlerde kitaplığımı karıştırırken eski bir defter buldum. Bir şeyler karalamış ve atmaya kıyamamışım diye düşündüm önce, sayfaları açıp baktığımda küçücük bir tarih dikkatimi çekti 23.Aralık.1976 İçimde bazı anlamsız sesler var. Sürekli bana bir defterden bahsediyorlar. Hayret! Böyle bir defterim olduğundan hiç haberim yoktu…
Ertan Yavuz / icaforiz_