SEVGİ YÜREKLERİMİZDE KALSIN
Bizler neden bir şeyleri kırıp dökme yoluna gitmekten ziyade onarım yoluna gitmiyoruz?
Evet, biz insanlar için kırıp dökmek, onarmaktan bir adım daha önde olmaktadır. Çünkü kırıp dökmek, hayatın en kolay olan işidir ve zor işleri seçmeyi biz insanların gözleri kesmez.
Ama her daim şu soru içimde yer bulur: Bunun daha başka bir yolu yok mudur? Bu kırıp dökme yoluna girmeyi ne için seçme ihtiyacı hissediyoruz kendimizde. Aksine, bizler daha çok kırıp dökmek yerine, onarımlara yönelmenin yollarını arayıp o yollara girmeliyiz.
Birinci yol, çok kolay girilen bir yol. Girmek basittir ama çıkması, hatta çıkabilirsek ondan sonra elimizden alıp götürdüklerini görmek, bizlere çok uzak kalmaktadır.
Kırıp dökmenin yolları saymakla bitmez; ellerinle, bakışlarınla, en önemlisi dilinle yapmaktasındır bu bahsettiklerimi. Ama onların bir daha eski halini almasını sağlayamazsın.
En önemli olan dilinin kırdığı kalpleri , onlarda açtığı kapanması imkansız yaraların merhemini bulman imkansızdır. Yani büyüklerimizin söylemiş olduğu şu güzel, bir o kadar da ders veren sözün doğruluğu girmektedir devreye:’ Keskin sirke küpüne zarar.’ Bir anlık öfke bizleri nerelere, nasıl bir şekilde sürüklüyor. Bizler şunu yapmak başarısını gösteremiyoruz, öfkemizi yenip en iyi pehlivan olmanın yolunu bir türlü bulamıyor o yolun sonuna ulaşamıyoruz. Bu yüzden de önümüze gelen her ne varsa yıkıp dağıtıyor, kırıp dökmeyi büyük bir marifet sanıyoruz. Aksine kırıp dökerek bir yere varılamayacağı düşüncesinin beynimizde yer edip oraya yerleşmesini sağlamalıyız. Onarım yolunu seçmeyip, seçtiğimiz bu deprem etkisinden daha fazla etki yaratan bu yolda yürümeye devam edersek elimizde avucumuzda olan her ne varsa kaybeder, yapayalnız kalırız. Onarım yolunu seçersek ilk önce dilimizin içindeki zehri boşaltmakla başlamamız lazım gelmektedir. Sonra bizi biz yapmaktan alıkoyan, öfke dolu boş hareketlerimizden kurtulup, içimizde başka bir bizi gösterme çabasına girmeliyiz. Bizleri kırıcılığa iten bütün gereksizliklerin içimizden sökülmesi, hatta bir daha sonsuza dek girmemesi için açık kapıları kapatmalıyız. Kırıp dökmenin kaybettireceği her ne varsa, olduğu gibi gözümüzün önünde bulundurmalı, aklımızın bir köşesine kazımalıyız.
Hiçbir zaman kırıcılıkla bir şey kazanılmayacağına kendimizi inandırmalıyız. Bu söylenenlere kendimizi inandıramazsak bulmaya çalıştığımız onarma yolunu bulmakta olabildiğince zorlanırız.Pusulamızı saygı olarak kullanmalıyız. Kullanmak için tavsiye ettiğim bu pusula bizi aradığımız yola iletmekte geç kalmayacaktır. İçimizdeki öfkenin bizleri götürmekte olduğu karanlıkları görmezden gelmemeliyiz. Keskin sirke olup küpümüze zarar vermeye devam edersek etrafımızda dostlar değil,olabildiğince düşman yer alır. Unutulmamalıdır ki insan kendisine ve çevresine en büyük, en kolay zararlar veren varlıktır. Düşmanı kazanmak anlıktır fakat bir dostluğun yaşatılmasını sağlayabilmek en zor olanıdır.
Her zaman şu düşünce ile hareket etme gayretine girip içimizdeki öfkenin bizleri sokacağı zararların elinden çekip çıkarmanın yollarında ilerlemeliyiz. Düşman kazanmak için değil ,köklü dostluklar kurmanın düşüncesi ile hareket ederek yolumuzu çizmeliyiz. Kuracağımız köklü dostlukların ve yanımızda bulunmasını istediğimiz dostlarımızla daima kötülüklerin sonunu getirmenin savaşına girmeliyiz. Kırıcı olmanın yerini her daim tatlı dilliliğin yer alması uğraşı içinde kendimizi göstermeliyiz. Bizi biz yapmaktan alıkoyan kötülüklerden elimizi çekip kırıp dökmenin yollarından hem kalplerimizi hem de bedenlerimizi kurtarmalıyız. Hayatımızda en başarılı pehlivan olabilmek için ilk önce kendimizi esaretine bırakmış olduğumuz öfkemizi yenelim. Keskin sirke olup etrafımıza zarar vermemenin gayretinde bulunalım. Yıkıcılıktan her zaman her yerde uzak duralım.
Kalplerde yer bulmak için kırıp yok eden, bir işe yaramaz olmayıp kırılanların tamiri için çalışan ustalar olalım.