Birden bastıran sağanak yağmur damlalarının dövdüğü sokak parke döşeliydi. İnsanlar ıslanmamak için hızlı adımlarla, bakışları eski taşlarda yürüyorlar, yuvalarının sıcağına bir an evvel kavuşabilme umuduyla sokakta bir karmaşa ortamı oluşturuyorlardı. Sokağın başında sigarasını yeni yakan bir adam bir taraftan içine hızlı nefesler çekerken bir taraftan da insan seline uyum sağlamaya çalışıyordu, ileriki soluk kırmızı tuğlalı binanın önünde bir kedi miyavladı, bir çocuk annesinin azarına karşı derin bir haykırış kopardı, arabalar geçtikleri yollarda kaldırıma birikmiş yağmur sularını sıçrattı.
Kimse görmedi köşede öylece oturan kızı, ağlamaktan kızarmış göz aklarının şimdiki donukluğunu fark etmedi , çatlayan dudaklarından havaya karışan gri nefesine şahit olmadı.
Karman çorman simsiyah kısa saçlarına dokunan rüzgarın uğultusu duyuldu, kimse duymadı. Kir pas içindeki elleri, kıyafetleriyle ruhu çekilmiş bir bez bebek misali yağmurun altında öylece oturan bu küçük kızın kimse ayrımına varmadı.
Ağlayışını gördüler, yağmur yıkadı dediler.
Kuzguni saçlarını gördüler, rüzgar okşadı dediler.
Umutlarının soluşunu gördüler, gözlerini kapattılar.
Hissizdi genç kız.
Ne yağan yağmurun hırçınca dövdüğü bedenini hissetti.
Ne etrafında vuku bulan kalabalığa karışabildi.
Öylece oturmaya devam etti.
Yanında sırdaş bellediği yalnızlığıyla.
Sırtına hırka diye aldığı terkedilmişliğiyle.
Sırtını verdiği duvar, inşası yarım kalmış bir binayı benzettiği hayalleriydi.
İçinde önceden çakan şimşeklerin izlerini taşıyan uzayın pırıltılı siyahındaki gözlerini kapattı.
Huzura dalmadan önce sol yanağında, güldüğünde içine çöken gamzesinin hemen üzerine düşen gözyaşını rüzgar öptü, yağmur okşadı.