O şarkının kulaklarımda çınlamasının mümkünatı yoktu artık. Hissel bir darbeye kadar uzanan dallarını kesmenin vakti gelmişti. O şarkıyı kimin seçip seçmediğini hatırlamıyordum. Son gece o şarkıyı söyledi kulağımın dibinde. Prova çıkışı gitarım yanımda, eve doğru geldik. “O şarkıyı çal ben söyleyeceğim” deyip sözlerini buldu bir yerden. Geçen günden kalan bacardimizi yudumlarken ben çaldım o söyledi o narin sesiyle. Defalarca çaldık üst üste şarkıyı. Gittiğinde dünyanın öbür ucuna, ben o şarkıyı duyunca neler hissedeceğimden habersiz defalarca çaldırdı ve söyledi kendince. O söyledi ben tebrik öpücükleri kondurdum. Sarıldım kokusuna içime çekercesine, dağıldım gidişiyle. Sabah uçağa yetişmek için saatimizi 4’e kurduk. Uzandık küçücük kanepeye koyun koyuna. Sıkıştık rahat edemedik. Ama hiç birşey umrumuzda değildi. Yan yanaydık sabaha dek. Daracık kanepede üstümüz açık sabaha kadar sarılarak yarı uyuduk. Ben ise sanki mutluluk kanepesinde yatarmışcasına, her saniye mutluluk katsayım artıyordu. Alarmın sesiyle uyanıp , ilk ve son kez birlikte kaldığımız evden tası tarağı toplayıp havalimanına gittik. Gidiyordu, hayatta bundan daha acı bir an olamazdı. Gitmemeliydi. Kendi ellerimle aldığım yere bırakıyordum onu bir sürü anı yükleyerek kendime. Uzak değil üzülme ağlama dedi gider geliriz hep. Son cümle artık imkansıza doğru ilerliyordu beynimin içinde. Hayatta istediğimizden ayrılacak duruma sürükleneceksek, mutsuz olacaksak yaşamanın ne amacı kalıyordu ki ?