Varlık ve sonsuzluk arasında sıkı sıkıya bir bağ vardır. Peki nedir bu bağ? İsterseniz bağın düğümlerini inceden inceye birlikte çözmeye çalışalım. Elbette elimizi bu işe bulaştırmadan önce cüzi miktarda ilme sahip olmamız gerek. Kontrollü deney altında örnekleyelim. Yani yalnız bir şey dışında her şeyi aynı tutup gözlemlerimizden not çıkaralım.
Aynı malzemelerden aynı yemeği yapan iki aşçı ustamız olsun. Doğal olarak ikisine de yapacağı yemeğin tarifi harfi harfine aynı olacak. Ustalarımız “Hazır!” dedikten sonra yemeklerinin tatlarını karşılaştırdığınızda ikisinin de aynı olacağını/olduğunu düşünüyorsanız, bu yazıyı okumaya devam etmenizin sizin için bir anlam ifade etmeyeceğine eminim. Aynı malzemelerle, aynı ilimle aynı yemeğin tadı nasıl farklı olur? Nasıl ki ikizlerin, üçüzlerin bile parmak izleri farklıdır, aynı malzemelerle aynı ilimle aynı yemeği yapan iki ustanın el tadı da doğal olarak farklı olacaktır. Ben Mehmet Usta’nın aşını beğenirim, sen ise Ahmet Usta’nın. Yediğimiz yemeğin içindekilerinin aynı olmasına rağmen ustalarımızın el tadı bizlerin damağına ya güldü ya ağladı ya da öylece bakıp geçti. Aynı bu durumda da olduğu gibi okuduğunuz denemenin tarifini yazan benim. Siz tarifimi alan aş ustasısınız. Ve siz, malzemelere kendi fikir damağınızla düşünerek lezzet vereceksiniz. Fikir damağı diyorum çünkü geçici lezzetin dahi en nefis olanını, ancak nefs ister. Eğer çok aç iseniz, size enfes gelen dünyevi cismaniyetler, lezzet bağımlısı nefsinize de öyle gelecek. Kimine el tadım gülecek, kimine ağlayacak, kimine fikir boğazından öylece bakıp kuru kuruya geçecek. Ama bu tarifin adının aynı olduğu hiçbir yerde içindekiler kısmının birbirinden farklı olduğunu sanmayın.
Buradan yola çıkarak varlıkla sonsuzluk arasındaki bağın tarifini bulmaya pedal çevirdim. Tarifin getirisinden dolayı kendi damağımca tuzunu hafif arttırarak istemeyerek de olsa felsefi yaklaşımlara değinmeden geçemeyeceğim. Varlık sadece maddiyattaki mevcudiyet midir, cismaniyetin hemen altındaki başlık mıdır, aslında elle tutulamaz, gözle de görülemez ama içerden anlaşılır ve kabul edilir idealar dünyasından bir şey midir? Bu görüntü kümesinden yola çıkarak varlığın tanım kümesi, hepsini içine alan açık aralıktadır. Tabiri caizse tanım kümesinde elemanlar vardır, görüntü kümesinde boşta eleman kalabilir. 🙂 (Evrensel kümede onları da tanıyacağız elbet.) Kısaca anlam yükleyebildiğimiz, üzerinde düşünebildiğimiz uzayın elemanlarına varlık diyoruz. Yok olsak dahi, uzayın elemanları varlığını sürdürecek. Ama yokuz biz? Tüm bu mevcudiyetin ne anlamı var artık? Yani hayat sahibi bir varlık yok olsa, uzay denen sonsuzluk kavramı da mı yok olacak bize göre? Hayır. Neyi kapsayacak? Şimdiye kadar neyi kapsadıysa aynen onu devam ettirecek. E biz vardık n’oldu bize hani..? Bizim varlığımız hala o uzayın içinde. O uzayda olmamamız, orda bulunmadığımız anlamına gelmez. Orada yaptığımız doğru ve yanlışların sorumluluklarını üstlenmeyeceğimiz anlamına da gelmez. O uzayda (görüntü kümesinde) değer kazanıp veya kaybedip evrensel kümeye geçmiş olabilir miyiz? Evrensel kümeyi kim, nasıl, hangi ilimle, hangi kudretle yoktan var edecek ki alt kümesi uzay gibi bir sonsuzluk olacak? Bu olgu birileri tarafından fark edilmezse ne işe yarayacak? Her yanımızın O’nun cemalleri ile süslenmiş olduğu bu eşsiz evrende, varlıkların en uslanmazı nefsimizle kör oluyoruz. Başka bir hayata, sonsuz hayata gideceğimizi kesin olarak bildiğimiz halde geçici tat veren mahlukların peşinden koşan nefs ve enaniyet duygusu, günlük yaşamımızın zararlı temellerini sigaraya yeni başlayan bir genç gibi bağımlı hale getiriyor. Bu nefs, söylenenleri duymamazlıktan gelmek için elinde ne varsa en iyi şekilde harcıyor. Ve en son çareyi içki, uyuşturucu.. gibi maddeler kullanarak vicdanın sesini kısmaya çalışıyor. Başlarda –sadece özel günlerde-, -sadece aile içinde- vs. diyerek bastırıyor. Utanma duygusunu yok etmeye, ölüm gibi bir gerçeği unutturmaya teşvik ediyor. Hakikatler anlatılmazsa ne yazık ki sonsuz kudreti sıfıra indirmeye kadar giden katiller oluşmaya başlıyor. Ve sen kardeşim, sen de, o da, biz de.. Yavaş yavaş ne de güzel kanıyoruz değil mi? Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi. Pay verme artık. Orman yangınları da kıvılcımla başlamıyor mu?
Nefes ile gayri nefsin aldığı tat, enfes değil; abestir.
Selametle..